Translate

30 Temmuz 2014 Çarşamba

ALMANLAR-TÜRKLER-ATİLLA-GOTLAR



Her fırsatta Türk Düşmanlığı yapan...ve Sözde Ermeni Soykırıma herkesten çok destek olan Almanlar uzun bir süreden beri köklerini arıyorlardı...

Deutscher Reich den beri Hitler ile bile çok paralar akıtıp Çin'e Hindistan'a Bilim adamalarını, İstihbarat elemanlarını gönderip köklerini aradılar...

Kayıp Şehir Shambala'dan bile medet umdular...

Bakınız vardıkları noktaya...demek oralarda öğrendikleri bunlara şok geçirtmiş olacak ki, her şeyi ters yüz ederek tarih ile oynamaya başladılar...

Tarih Bilimcileri ve araştırmacıları bilirler ki en fazla Türk Tarihi üzerine oyunlar oynanır.

İşte bakınız Almanya'nın en ciddi Siyasi Dergisi "Der Spiegel" (aynı zamanda bu dergi Alman İstihbaratının da bir nevi sözcüsüdür)...

bakın Kapak Resmine ne basmışlar ve ne yazmışlar...



"Atilla ismi bir German İsmidir" ...  yani "Atilla bir Germendir"....!

Ha gayret, Atalarınızın Türk olduğunu söyleyin de bitsin bu entegrasyon saçmalıkları...






TÜM DÜNYANIN TÜRK DİYE BİLDİĞİ, İTİRAF ETTİĞİ ATİLLA'YI 
SİZ KALKAR DA "O BİR GERMENDİR" DERSENİZ ;
BU DÜPEDÜZ "BİZ DE TÜRKÜZ" DEMENİN 
ÖTEKİ ADIDIR.






yapılan yorumlarda "tebrik eden" bile var... 
:D



der Skythen und die Hunnen sind die TURKEN.

:)



Almanların Ön Ataları Gotların tüm efsanevi Krallarının isimlerinden bazıları... 

Adolf isminin bile Ataulf dan gelmesi ve bunun almanca  Edelwolf yani "En asil Kurt" yani "Bozkurt olması... 

Batı Gotlarının en efsanevi Kralı Athanerik ve Doğu Gotlarının en Efsanevi Krallarının isminin Ermanerik /Hermanerik olması...

Almanca "KURT" adının Almanca bir anlamı yoktur. 
Bizdeki, düpedüz "Kurt"tur o.

Hem Atilla ismi ve kendisi Germendir diyorlar, sonra bir yerinde yazmışlar ki Germen ismini Sezar uydurdu :)

Ek bilgi: 

"Ben bir asilzadeyim..troyalı Eneyin torunuyum, adım Kay Yul Sezar'dır" ... Roma senatosunda Sezar'ın kendisini takdimidir...

Sezar kadim latince de sezgileri güçlü olan demektir yani "Sezer"  

Kaynak Prof.Dr. Firudun Ağasıoğlu Celilov "Etrüsk Türk Bağı" kitabı- Azerbaycan. ((Rus arşivlerinden çıkarılmıştır))

ayrıca Etrüsk ve Schliemann'ın Troya buluntularında Kayı boyu tamgalarına rastlanır. Bulgarların atası bile Kayı boyundandır. Türktür.



*Peki Attila ismini neden kullanmadıklarını onlara sormak gerek?

*Dergide diyorlar ki ,Atilla ismi germence de "atacık" demekmiş "väterchen" ; 

O zaman niye bu isim o şekilde Almancaya geçmedi? 

Ayrıca bu isim germence şekliyle bile Türkçedir.  Ata olarak zaten bu iddiayı tek bir "dangalak bilimadamı" ortaya atmış.  :)  


Atilla'nın gerçek ismini bile bilmiyorlar aslında, ona  Atil / Etil / İtil / İdil  yani şimdi ki Volga Irmağı'nın diyarından geldiği için ona Atilli /Atilla dediler.


"CERMENLERIN ATALARI TÜRKTÜR", 
ve bunu söyleyen Alman dil bilimcisi Klaus H. Dieckmann'dır: 
Die türkische Urverwandtschaft - kitap



*Germen adı Türkçedir

aslında Hermen / Ermen=  Er Kişi  demektir
Aynı Herakles'in Erakles olması , Hektor'un Ektor olması gibi...
Ermeni'nin  Türk boyu Erman'dan gelmesi gibi...
Çünkü dünyanın Ermeniler adı altında tanıdığı topluluk Hayk'tır. 

(Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu'nun makalesinden: Ermeniler kendilerine Ermeni demez Hayk der!)



En büyük hata ve inanmak istemeyişimizin sebebi, 
Türk Tarihini ve Atayurdunu alıp 
Dünyanın en Doğusuna attığımız içindir ... 
oysa Türklerin gerçek Ata Yurdu İlk Ata Yurdu 
Anadolu / İran ve Azerbaycan üçgenidir ve 
buradan yayılmalar gerçekleşmiştir. 
İkinci Atayurd ise Altaydır.


T.Can - Almanya




"Gotlar german boylarına aid olmayan başqa bir toplulukdur. İşte gottları german boylarına mal etmek alman tarihçiliyinin sahtekarlığıdır. 

Hiç bir antik yazar gottları german tayfalarına aid etmemiş ve her zaman da gottları germanlardan ayırmıştır. Gottların dili de ayrıydı, Got dilinin Almancaya yakın olmasını isbatlayan guya ki, kanıt XVII yy. sahtalaşdırılmış episkop Ulfilaya mal edilen "Gümüş Kitaba" dayanır. 

Bu kitabın da yazıldığı mürekkeb ise XVI y. icad olunmuşdur..!

Yani III yy. yaşamış Got episkopuna aid edilen "Gümüş Kitab" aslında kayb olmuş, ama bu gün Ulfilaya mal edilerek orijinal gibi sunulan saxta "Gümüş Kitab" ise XVII y. Almaniya'da Rozenkreyser tarikatının monastırında yazılmışdır.

Got tarihi konusunda yazmış ve aslen Got olan Romalı yazar Yordanes "Gotların Hun isimleri aldığını" yazmış. Ve hunlarında gotların kadınlarının cinlerle cinsi ilişkisinden dolayı peyda olduklarını da kayd etmişdir :)  

Yani gotlarla hunların akraba olduğunu ima etmiş. 

Gotlar bütün Avropaya ve hatta Kuzey Afrikaya da yayılmışlar. En çok da İspaniyada yerli halklarla karışmışlar. Almanların da etnogenezinde rol almışlar, ama almanlar kendilerine German deyirlerse, o zaman gotlarla direk bağları yoktur.

Yordanes kitabını çok imalı şekilde yazmış. Çünki Roma sansüründen geçsin diye. Bir çox bilgileri satır altı kavranılır. 

Gotların İskitlerin bir kolu olduğunu yazar. 

Bu kol Balkanlardan Skandinaviyaya köç etmiş ve daha sonra Doğu Avropa steplerine inmişler. Mühtemelen İskitlerin bu kolu Skandinaviyada kaldıkları zaman yerlilerle de karışmışlar. Roma sansüründen keçsin diye Hunlar konusunda bu tür negatif bilgiler vermiştir.

Got tarihi sahtalaşdırılmış. Bu işin arkasında Rozenkreyser (gül ve haç) tarikatı durur. Bu gün elde olunan got metinleri aslında onlar tarafından uydurulmuş ve güya ki, klasik almanca gibi sunulur. 

Yani elimizde gerçek got metinleri yok ve bu yüzden gotca ne gibi bir dil olduğunu söylemek de zor. Yalnız Yordanes (Jordanes) ve diğer romalı yazar Prokopi'yin  (Procopius) yazdıklarında bir takım gerçek gotca kelimeler vardır. 

Bunlar da etimolojik olarak Türkçe sözlerdir."


Elşad Alili / Türkolog/Dilci - Azerbaycan


JORDANES










"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. 
Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. "

Mustafa Kemal ATATÜRK



___________//____________



KAYI BOYU İLE İLGİLİ YAZILAR
















29 Temmuz 2014 Salı

LULUBİ ETNONİMİNİN KÖKENİ







GİRİŞ
Azerbaycan gerçekten eski kültür ocaklarından biridir. Bu nedenle eski zamanlardan bu bölgede yaşayan yerli halkın etnik mensubiyetinin öğrenilmesi gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu mesele hem bizi, hem de yabancı tarihçileri ilgilendirmektedir. Fakat şimdiye kadar tarihçiler arasında temel konu hala tartışmalıdır: 

1. Bu ülkede çoğunluğu oluşturan Türkçe konuşan nüfus yerlidir, 
2. Türkler bu toprağa sonradan gelmişlerdir, onların gelişi sadece milattan sonraki döneme ait olabilir. 

İşte ikinci görüşün taraftarları Azerbaycan'ın "Türkleşmesi" kavramını ortaya atmışlardır. (Sümer, 1957: 429-47). Fakat son dönemlerde yapılan araştırmalara dayanarak (Əsifov, 1987: 19-37) bu meselenin bu türlü çözümü doğru değil ve önyargılıdır. Çünkü okuyucuya taraflı bir şekilde "Türkleşme" sorunu kabul ettirilmektedir. 

1965 yılında Prof. Dr. Ziya Bünyadov, “Türkleri, Azerbaycan toprağına dışarıdan gelmiş gibi göstermek doğru değildir (Буниатов, 1989: 171)” der. 

İşte Ziya Bünyadov’un yukarıdaki fikrine dayanarak, Azerbaycan'da hiçbir bir şekilde Türkleşme olmamıştır! Aksi takdirde birkaç soru ortaya çıkar: 

1. Neden Türkleşme sadece Adurbadaganlara- Atropatene (Kaerst, II/2, col. 2150; Nöldeke, 1880: 692; Togan, Azerbaican: 91-118; Köprülü, Azeri: 118-51; Sümer, 1957: 429-470; Housseinov, 1970: 71-81. MK.) (1*) ve Ablanlar (Hewsen, 1982: 27-40; Minorsky1953: 504; Məmmədova, 1993: 136. MK.) (2*) ilişkilendiriliyor? 

2. Nasıl oluyor da Haylar (Dédéyan, 2007: 48. Mk.) (3*)
 - Ermeniler asırlar boyu Türk etkisi altında yaşamış, fakat Türkleşmemiş ve şimdiki Ermeniler Azerbaycan Türklerine karşı toprak iddiasında bulunuyorlar. 


Ve yahut nasıl olabilir ki, Türkler, (göçebeler) Azerbaycan toprağına yerleştikten sonra yerel halkı devre dışı bırakıp, onların mirasından yararlanarak Nesimi, Fuzuli ve Ü. Hacıbeyli gibi örnek simalar yaratabilir bildiler. 

Olabilir miydi ki, ikinci görüşün taraftarlarının nazarında olan yerel gayri-Türk sayılan nüfus kısa zamanda kendi medeniyetlerinden uzaklaşıp ve adı geçen mümtaz şahıslar gibi kişilikler yaratabilsin. Eğer ikinci kavram taraftarları Türkleşme nedenlerinden olan Hun seferlerini, İslam'ın yayılmasını ve Selçuklu imparatorluğunu nazarı dikkate alıyorsa, şunu da belirtmek durumundayız, bu süreçlere Azerbaycan'ın Talış’ı (Kalafat, 2007: 65-82; Kalafat, 2000: 102-147) (4*) da, gurmançı da, Kafkas dillisi de maruz kalmıştır. 

Bu süreçler Fars ve Ermenileri de etkilemiştir. Nasıl oluyor da, Talış’ı - Talış, Gurmançı-Gurmanç, Kafkas dillisi-Kafkas dilli olarak yaşamını sürdürmüştür. Atropatenlılar ile Albanlar ise yukarıda adı geçen faktörlerin etkisine kalmışlardır. Ve nihayet, ikinci görüşün bu fikri de inandırıcı değildir ki, güya şimdiki Azerbaycan Türkleri iki ayrı dil grubuna mensup olan halkların birleşmesinden ve daha sonra onlara üçüncü, her ikisine de yabancı olan başka dil grubunun etkisiyle oluşmuştur. 

Bu bakımdan Azerbaycan topraklarında yaşayan eski Lulubi kavmi hakkındaki mitolojik yazılarda insanları meraklandırıyor. M. Ö. II. binyılın ortalarında kaleme alınan Mezopotamya salnamelerinde kaydediliyor ki, III. binyılda belirtilen arazide kuzey-doğuda “Kuti, Lulubi ve Su” aşiretleri yaşıyorlardı. Y. V. Yusifov’un neticelerinden de anlaşılıyor ki, Lulubi, Urmiye gölü yakınlarında oluşan Aratta/Alatey devletinin nüfusunun adıydı. (Юсифов, 1987: 19-37; Yusifov, 1986: 87-93. MK.)

Azerbaycan tarihçiliğinde Lulubiler’in dil ve kökeni hakkında iki görüş oluşmuştur. 

Birinci görüş İgrar Aliyev tarafından ifade edilir. Bizim görüşümüzce bu görüş muhafazakârdır, çünkü bir türlü Azerbaycan toprağında eskiden Türklerin yaşadığı fikrini kabul etmiyor. Belirtmek gerekir ki, müellifin görüşleri sonuçta açık değil ve İgrar Aliyev'in yazdığından hiçbir sonuca varılmıyor. 

Örneğin, İgrar Aliyev'e göre: "... lulubilerin dili Elam diline akraba olduğunu tahmin edebiliriz, fakat bu konuda kesin fikir söylemek mümkün değil" (Алиева, 1995: 62)

Azerbaycan tarihçiliğinde bir başka görüş, Y. B. Yusifov tarafından temsil edilir. Yusifov, Kuti ve Lulubi dilini Elam dili ile; sonuncusunun ise Hurri, Kassit ve başka dillerle akraba olması hakkındaki faraziyelerin asılsız olduğunu söyler (Юсифов, 1987: 19-37)

İgrar Əliyev’ göre, M. Ö. III. binyılın sonunda Lulubiler’in Hurilerle (Ünsal, 2008: 402-403. MK.) (5*) ilişkileri çok sert olmuş ve uzun süren düşmanlık sonucunda da Nullatum ("Nullu"dan) - yani "barbar" kavramı oluşmuş ve bu söz Nuzi Hurrileri’nden (6*) (Mitanni Devleti-MK.) Akkadlar’a geçmiştir. Əliyev’ göre Urartu dilinde "lullu" - "düşman" kelimesi de aynı anlayışla ilgilidir (Алиев, 1995: 61)

Fakat bu görüşte çelişki var, çünkü Hurriler de, Urartular da başka halklarla savaşmış, ama nedense bizi ilgilendiren ifade işte Lulubiler’e karşı kullanılmasıdır. Fakat bununla birlikte âlimin fikrinden şu sonuca varabiliriz ki, "Lulubi" adı yerel halka başkaları tarafından verilen bir isimdir. 

Yusifov’a göre, Aratta, Lullubum ve Su, Urmiye gölü civarında bulunan çeşitli dillerden istifade eden ülkenin adıdır ve kaynaklarda "lullu", "bi/mi" ekleri ile kullanılmıştır. 

Ona göre, bu isim Lulubi aşiret birliğine dahil olan Turukki ve Su aşiretleri için bağlayıcı isimdi. Fakat ilginçtir ki, Yusifov’da aynı adı yerel değil, dışarıdan verilen bir isim olarak düşünüyor. Belirtiyor ki, Lullu ifadesinden Azerbaycan çobanları hayvan otlatmaya gittiğinde ve dans ederken kullanıyorlardı ve buna örnek olarak da Orta Asya'da çingenelerin "lullu" olarak isimlendirilmesini örnek gösteriyor (Юсифов, 1987: 32; Bünyadov -Yusifov, 1995: 79-80)

Fakat Lulubiler’in savaşçı olmalarını ve onların Hurrilerle ilişkilerini dikkate alıp, bu türlü özelliklerin taşıyıcıları kendilerinin "dansçı" gibi adlandırılmasına izin vereceklerini düşünemiyoruz. Bilindiği üzere, Doğu'da rakkaslara bakış olumlu değildi örneğin sonraları rakkasları genellikle "mütrüb", yani, "hafif tabiatlı adam" olarak adlandırmışlardı (Azerbaycan Dilinin.., 1983: 372)

"Lulubi" etnoniminin "Lullu" "rakkas" gibi izahı, Aran (erenler) kahramanlar ("er" - erkek + "an" çoğul eki) eşleştirmesine (Yusifov-. Kərimov, 1987: 16) aykırıdır. 

Belirtmek gerekir ki, "erkek" anlamında kullanılan "er/ar" Türk etnonimlerine özgü alamettir, örneğin, Bulgar (bu etnonimin balık (7*) + er yani "şehir sakini" gibi izahı daha uygun), azar,  "Sabir/Suvar/Subar" (T- çoğul eki). 

Sanıyorum ki, kendilerini" erkek "gibi başka halkların temsilcilerine tanıtmak çeşitli uluslarda yayılmıştır.  

Örneğin, XIX.yüzyılın sonunda "Ağlar-beyazlar" California yakınlarında hinduyu yakaladığında, o kendini "işi", yani "erkek/adam" deyip tanıttı (Каримулн, 1987: 47)

Veyahut, Yunanlılar Küçük Asya'da geldikten sonra yerli nüfus Yunanlılar tarafından bilinmeyen "var/bar" sözlerini kullandıklarına göre gelenler onları "varvar/barbar" diye çağırıyordular. Bize göre, "varvar/barbar" adı "ar/er-erkek" kelimesi "b/v" harfinin protezleşmesi sonucunda oluşmuştur ve bu söz "insanlar/adamlar" demektir (var+var=varvar/kişiler). 

Bu tür izahlar bazı gerçeklerle da ispatlanabilir. Belirtmek gerekir ki, Yunanlılar, Balkan ve Küçük Asya'ya gelmeden önce buralarda Türk unsuru mevcuttu. Örneğin, Truva  Savaşı sırasında Truva hâkimi Priam (8*) müttefiklerine yardıma gitmişti. 

Bu müttefiklerden biri Peonlar’a başkanlık eden Pirhem idi. Homer’in verilerine göre Peonlar, Aksiy nehri Amidon ülkesinde yaşıyordular. Metne göre anlaşılıyor ki, Aksiy çay adıdır. 

Türk dillerinde "çay" isimleri - su/-sey/-sel/-çay söz terkiplerinin yardımı ile oluşur (Yansay, Aksu, Yenisey, Göysay vb. ). "İlliada" yorumcuları, "Aksiy" Balkan, Makedonya'da akan ırmaktır (Qomer, 1978: 519- Axius/Axios River!) der ve onun Yunanca karşılığı Strimon, modern ismi ise Bıstrisa’dır (9*).

Roma tarihçisi Tit Liviy’e göre Truva şehri yıkıldıktan sonra Venediklilerin başları olan Eneya ve Antinor’a, Rumlar tarafından Alp dağlarına Sarı ve Sicilya'ya göçmesine izin verilmiştir. (Liviy, 1989: 10)

Çeşitli dillerde yazılmış kaynak gösteriyor ki, eski ve ortaçağlarda kullanılan Venedik etnonimi Slavlar’a değil Oğuz Bulgarlar’a aitti. (Ələkbər, 1995: III/IV)

1222-1225 yıllarında İzlandalı tarihçisi Snorru Sturulson tarafından kaleme alınmış öyküye de göz atmak yerinde olur ki, bu yazar "as" Türklerinin başkanı Odin'in kendi toplumuyla Troya kentini terk edip İsveç'e doğru göçtüğünü belirtiyor (Sturulson, 1970: 11-12)

"As" ların kökeni tartışmalı olsa da, İzlandalı tarihçi onları Türklerle aynılaştırması tesadüf değildir. Belirtelim ki, Roma eyaleti "Asya"nın adı “Küçük Asya'da bulunan "Assuva" nın adı ile alakalıdır (Qenri, 1987: 37)


Ancak biz düşünüyoruz ki, Asya adı "Aslar Ülkesi" gibi okunmalıdır (örneğin, Persia - Farslar ülkesi, Rusya - Ruslar ülkesi vb. ) Yani bu durumda "~IYA" eki Türk "ey, ev, oba" - yani " ev, yerleşim yeri, mesken" kavramları ile aynı manadadır ve muhtemelen, " Assuva "adındaki"-uva", " IYA" eki ile aynı anlamdadır ve Türk" uva - oba "kelimesinden alınmıştır. 

"As"ların menşeyi tartışmalı olsa da, onların isimlerinden biri de "Alan" dır. İranistler kesin olarak "as/alan"ları İran dilli olduklarını sanırlar. (Abaev, 1949: 33)

Fakat yukarıda sunulan bilgilere dayanarak diyebiliriz ki, onların bu görüşleri asılsızdır ve Snorru Sturukson’un Aslar’ın Türk olması hakkındaki görüşünü onaylayan başka bir örnek getirelim. 

Bu Slavcadan tercüme edilen İosif Flavi’nin “Yahudi Muharebisinin tarihidir: ….. язык же ясескый есть ведомо (! –düşününüz-вөдомо- yani “bilindiği gibi”- müellif) Peçenek boyundan (Peçeneklerden) gelen (doğan) biri olarak […], “Tan ve Meot denizi yakınlarında yaşayanlar…”; ve “As dili köken itibariyle Peçeneklere aitti.. ” (Мещерский, 1958: 454; Pritsak, 1975: 229)


b+it: Kurt: 1. Canavar; 2. Kurt: Böcek, haşerat. 

Okuyucuların dikkatini böyle bir açıklamaya yöneltmek isterim, "Yahudi Savaşının" çevirmeni "vedomo" yani "bilindiği gibi" kelimesini kullandığında artık bilinen bir olguyu kaydediyor. Tüm bu gerçekler şunu gösteriyor ki, Rumlar, Küçük Asya'ya gelmeden evvel artık bu bölgede Türkler yaşıyorlardı ve Elinler "var" sözünü anlamadıklarından yerli halkı sadece" barbar "olarak adlandırmışlardı. Yukarıdaki açıklamaları hesaba katarak şöyle bir kanata vardık ki, "var" kelimesi "b/v" fenomeninin protezleştirilmesi ile "er/erkek" anlamında oluşan bir ifadedir. Veyahut “ur/v+ur”, “vurmak” anlamında ve b+ur - burmak anlamında olduğu gibi. 

"Er" kelimesinin eş anlamlısı "erkek" tir. Lakin bu sözlerle beraber Türk dillerinde “kişi” için "ala" ifadesi kullanılmaktadır (yani burda rotasizm, lamdaizm (10*) kanunda g/l geçidi temelinde, örneğin, A-la-teı-e, A-ka-ta-a (Юсифов, 1987: 22); "ala" kelimesi ile birlikte halk arasında "ada" ifadesi de kullanılır; "d" harfinin protezleşmesi sonucunda ise "geda" sözü oluşur. Biz öyle düşünüyoruz ki, "ar/al" sinonimleri ancak ikinci anlayışta "er/nurdur" anlamında kullanılabilir ve onların birinci anlayışı "ışık/nurdur", çünkü "ışık" kendi fiziksel özelliklerine göre yukarı eğilimlidir ve zekanın aydınlık olması bireyin, yani "erin" sosyal durumunu belirler. 

Aynı zamanda "al (Ala)/erkek" ifadesi ile birlikte Türkçe kişiler için "lala" (sultanların terbiyecisi, büyük kardeş) sözü, büyükler içinse, "ulu/ulu (g)" ifadeleri kullanılır. 

"Povestğ vremennıx let" salnamesinin yazarı Nestor "Slav" ve "sklavin" ifadelerini karıştırıp bazı Türk kavimlerini slavyanlarla aynılaştırmıştır. Örneğin, Nestor’un bu aşiretler arasında Rumlar tarafından Büyük Skifiya adlandırılan "Uliçi" kavminide sayar. (Türk "ulu/büyük"+"çi" yapım eki (Alekperov, 1950: 207, 210)

Çoğul eki olan "lar" la birlikte kelimenin çoğul hali bazen "z" eki ile yapılır. Örneğin, bi+si (BEN+SEN) = BİZ; si+si (SEN+SEN) = SİZ ". (Suleymenov, 1989:. 545); veya" gidiyoruz/gediriz ". 

Bununla birlikte kelimenin çoğul hali “b/p/m”, “t/d” formatlarının yardımıyla oluşmuştur. Örneğin, kendilerini “Velet” olarak adlandıran, Oder, Elba ve Baltık çevresinde yaşayan slavyanların adı lutichi olmuştur. Bu da görüldüğü gibi, Türk kökenli etnonimdir “lu” (insan) (çoğul eki) + ^ y (mensubiyet eki). Biz bu fikrimizi kanıtlamak için etnoniminin “славяне” (Slav)/saklab/sakalar” (саки)" etnoniminden oluştuğunu dikkate alarak esaslandırıyoruz. Muhtemelen, sonraları Slav "lyudi" kelimesinin oluşmasında Türk "lu"-"insan" kavramı birleşti ("li" + "d" – çoğul eki). 

Birçok uluslarda "aslan" karakteri "ışıkla/nurla" ilgilidir. Modern Türk dillerinde "aslan"a "pars" da denir ve bu söz Kaşgarlı Mahmud’un "Sözlük"ünde ifade edilmiştir (Гашшарлы, 1945: 344). İlginçtir ki, Hint-Avrupa dillerinde ışık karakteri "aslan/bars" "le~"  söz birlikteliği ile oluşmuştur. 

(Örneğin, Rusça: - lev; Yunanca: - leo və s. (Qmarkelidze- İvanov, 1984: 500-507) ). 

Ve muhtemelen, hind avrupa dillerinde kullanılan "le/aslan/ışık" tamamen Türk olan "al/ışık" (Radlov, 1893: 350) kelimesinin metateze (yani kelimenin anlamının korunması ile harflerin yer değişimi) uğramış şeklidir. "ala/erkek" kelimesi ise gösterdiğimiz gibi "al" kelimesinden oluşmuştur. 

Böylelikle Lulubi etnoniminin Türk kökenlidir ve halkın kendi dilinde de kullanılan birifadedir, yani "lu (insan)+lu (insan) + bi (çoğul eki) ="lulubi/insanlar". Muhtemelen, " lulu "ifadesi sonraları da gelişmiştir, çünkü artık sonraki metinlerde "ulu(s)" artık "halk, ülke" manasında kullanılmıştır. (Клйашторный, 1964: 129)

Bütün bu olgular göstermektedir ki, Türk etnosu burada yerleşiktir ve Azerbaycan'da (kelimenin geniş anlamında ) hiçbir şekilde Türkleşme olmamıştır. 





Aləkbər Ələkbərov
А. Алекперов, "Луллуби Этнониминин Мeншejи Hаггында", Журнал Musavat, № 7(11), 1997,г., стр. 37-40. 

Çev. : Muhammet KEMALOĞLU
Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi 
Sayı 9 Ocak 2014-pdf 




ORIGIN OF THE ETHNONYM LULLUBI 


The Lullubi or Lulubi were a group of tribes during the 3rd millennium BC, from a region known as Lulubum, now the Sharazor plain of in Azerbaijan. Ethno-political communities Lullubiler Azerbaijan is one of the first land was years. 
South of the lake to the south of Azerbaijan Urmiye Lullubi 
tribe Alliance has been formed. 

XXIII th century BC, this alliance has become Lulubi state. 
In this study, 
Aləkbər Ələkbərov "Lulubis Ethnic Origin" covered.



dipnotlar:
1*) Atropatena (Yunanca: Ατροπατήνη) veya Medya Atropatena, M.Ö. 4. yüzyılda çoğu bugünkü Güney Azerbaycan olarak bilinen bölgede kurulmuş ve başkenti Gazaka kenti olmuş eski bir krallık. Günümüzdeki Azerbaycan'ın tarihi adı Atropatena'dan kaynaklanmıştır. 

2*) Bugünkü Azerbaycan ve Dağıstan'ın tamamı ile Çeçen/İnguşya topraklarının güney yarısını kapsayan geniş bir alan içinde hüküm süren Albanya'da 26 dil konuşulmaktaydı. Bu dillerin çoğunluğu bugün de Nah-Dağıstan dilleri olarak adlandırılan dillerin arkaik biçimleriydi. Kuzeydoğu Kafkas ya da Güney Kafkas dillerini konuşan Albanlar, Arnavutlar'la karıştırılmamalıdır. Arran Kraliyet ailesinin bağlı olduğu etnik grup; halen de kısmi olarak bölgede varlıklarını sürdüren ve Samur (Lezgi) dil ailesi içinde yer alan Udiler'di. 

3*) Ermenice, Hint-Avrupa dil ailesine ait bir izole branştır. Çoğu dilde bu kişileri tanımlamak için "Ermeniler" ismi kullanıldığı gibi Ermeniler de aynen kendilerini "Hay" (Ermeni alfabesinde "Հայ", çoğul hâli "Hayer", "Հայեր") olarak tanımlıyorlar; bu isim Hayk adlı ulusal kahramandan kaynaklandığı düşünülüyor. Ayrıca "Ermenistan", Ermenice'de "Հայաստան" ("Hayastan") olarak yazılır. 

4*) Talişler veya Talişiler (تالش, Talışlar), Kuzeybatı İran dillerinden birini konuşan halk. Talişler, İran’ın kuzey eyaletlerinden Gilan ve Erdebil ile Azerbaycan’ın güney kesiminde yaşarlar. Azerbaycan’da yaşayan Kuzey Talişleri, Taliş-i Guştasbi olarak adlandırılır. 

5*) Hurriler M.Ö. III. binyıldan itibaren Doğu Anadolu Bölgesi'nde tarım ve hayvancılığa dayalı bir geçim ekonomisine bağlı olarak yaşamış bir devlettir. Günümüz kürd milliyetçileri tarafından tarih saptırılarak bir Gurmanc devleti olarak gösterilmek istense de Semitik ya da Hint-Avrupa dilleri içerisinde yer almayan bükümlü eklemeli bir dile sahip olan Hurrilerin Gurmanclarla hiç bir bağlantısı bulunmamaktadır. Artan nüfusun bir sonucu olarak M.Ö. 2500'lerde bölgedeki otlakların yetersiz kalması nedeniyle güney yönünde yayılma göstermişlerdir. Bu göçler iki ana hat üzerinden, Urmiye Gölü çevresinden Mezopotamya'da ve Elazığ - Malatya üzerinden Kuzey Suriye ve Filistin'e olmuştur. 

6*) Yorgantepe, (Hurri dili: Nuzi, Akad dili: Gasur), Irak'ın et-Tamim ilinde, Kerkük'ün güneybatısında höyük türü yerleşme. Düz bir ovada yer alan höyük yaklaşık 200 m çapında ve 5-8 m yüksekliğindedir. 1925-31 arasında ABD'li arkeologlar tarafından yapılan kazılar burada M.Ö. 3. binyıldan beri yerleşildiğini göstermiştir. Kazılar sonucu, Halef döneminden (V. binyıl), özellikle de Obeyd döneminden (IV. binyıl) M.Ö. XV. yy'a kadar birbirini izleyen on iki tabaka saptandı. M.Ö. XV. yy'da yıkılan kentte ancak Part ve Sasani dönemlerinde yeniden oturulmaya başlandı. Kent Akad döneminde (M.Ö. 2334-2154) Gasur adını taşıyordu. M.Ö. 2. binyılın başlarında Kuzey Mezopotamya'dan gelip Asur'u işgal eden Hurriler kentin adını da Nuzi olarak değiştirdiler. M.Ö. 16. ve 15. Yüzyıllarda da burasını zengin ve önemli bir yönetim merkezi haline getirdiler. 

7*) Kend, kent, şehir : balık (Ordu-Balık,Beş-Balık).

8*) Priamos ya da Priam, Yunan mitolojisinde Truva Savaşındaki yaşlı kraldır. Truva şehrinin son kralıdır. Hektor, Paris Aleksanros, elli oğlu arasından en tanınmışlarıdır. Ülkesini çok sevmesiyle ünlenmiştir. Truva ya duyduğu aşırı sevgi Truva nın sonunu getirmiştir.MK. 

9*) Bistriça veya Akdere (Arnavutça: Lumi i Bardhë; Sırpça: Призренска Бистрица/Prizrenska Bistrica), Kosova'nın güneybatısındaki bir nehir koludur. Geçtiği en büyük ve meşhur şehir Prizren’dir. Ak Drin nehrinin bir koludur. Ak Drin’den ayrılan Bistriça, Prizren’in ortasından geçer. Prizren’den sonra Şar Dağları’nın kuzey yamaçlarında, Sredska, Reçana gibi köylerden ilerler.1960-70’lerde daha yoğun bir akım gücüne sahip olan Bistriça, 1990’larla beraber, açılan kanallar, küçük santrallar sebebiyle suyunun büyük kısmını kaybetmiştir. Yaz aylarında seviyesi çok düşüktür. Kış aylarında kar ve yağmurla beraber biraz daha diri bir akıma sahiptir.MK. 

10*) Rotasizm(r’leşme): Türkçedeki z’nin asli olduğunu, Çuvaşça ve Moğolcadaki r’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Rotasizm olayının Doğu Avrupa ve Sibirya bölgesinde özellikle Çuvaşçaya ait bir özellik  olduğu görülür. Rotasiznıli kelimeler Çuvaşçadan, daha doğrusu eski Çuvaşçadan bir yandan Moğol ve Mançu – Tunguz dillerine, öte yandan da Macar diline alınmıştır. Lamdaizm (l’leşme): Türkçedeki ş’nin asli olduğunu, Çuvaşça ve Moğolcadaki l’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Zetasizm( z’leşme): Çuvaşça ve Moğolcadaki r’nin asli ses olduğunu, Türkçe z’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Sigmatizm (ş’leşme):  Çuvaşça ve Moğolcadaki l’nin asli ses olduğunu, Türkçe ş’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. MK. 


Kaynakça:
KAYNAKÇA 
*ABAEV, V; (1949), Osetinskiy Əzık i Folqklor, Moskva-Leningrad. 
*ALEKPEROV, A. F: (1950), "O Proisxojdenii Gtnonima `Saklab`", Srednevekovıy Vostok, №2,Baku. 
*AZERBAYCAN DİLİNİN SÖZLEŞME SÖZLÜĞÜ; (1983), Cilt:III, Bakü. s. 372. 
*BÜNYADOV, Z. M. - YUSİFOV, Y. B (1995),. Azerbaycan Tarihi, Bakü. 
*DÉDÉYAN, Gérard; (2007), Histoire Du Peuple Arménien, Fransızca, Toulouse. 
*ƏLƏKBƏR, Ə. F; (1995), "Avropada Erkən Türklər", Müsavat, III/IV. 
*Əsifov, Əsif; (1987). “Ранние контакты Месопотомии с северо-восточными странами, Приморийская зона”, Вестник Древней Истории, T-I, с. 19-37. 
*HEWSEN, Robert H; (1982). Etno-Tarih ve Kafkas Arnavutlar Üzerine Ermeni Etkisi, Samuelian, Thomas J. (Ed. ), Klasik Ermeni Kültürü, Etkiler ve Yaratıcılık, Chicago, pp 27-40. 
*HOUSSEİNOV, R; (1970). “Superpositions ethniques en Transcaucasie aux XIe et XIIe Siècles”, Turcica 2, pp. 71-81. 
*KAERST, J; “Atropates” in Pauly-Wissowa, II/2, col. 2150. 
*KALAFAT, Yaşar; (2000), Azerbaycan Halk Sufizmi ve Lenkeran Folklor Müşaveresi, Güney Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Yayınları, Ankara. 
*KALAFAT, Yaşar; (2007), Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları, Berikan Yayınları, C. IX-X, Ankara. 
*KÖPRÜLÜ, M. F; (1942), “Azeri”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Maarif Matbaası, Cilt:II, s. 118-51. 
*LİVİY, Tit; (1989). İstorie Rima Ot Osnovanie Qoroda, Moskva, T-I, s. 10. 
*MƏMMƏDOVA, F; (1993), Albaniya Syasi Tarixi və Tarixi Coğrafiyası, Bakı. 
*MİNORSKY, V; (1953), Caucasica, IV. Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu Bülteni, Londra Üniversitesi, Vol. 15, No 3., s. 504. 
*NÖLDEKE, Th; (1880), “Atropatene, ” ZDMG 34, pp. 692f. 
*PRİTSAK, O; (1975), “The Pechenegs”, Archivum Eurasiae Medii Aevi, T-I, р. 229. 
*QENRİ, O; (1987), Xettı, Moskva. 
*QMARKELİDZE, M; İvanov, V; (1984), İndoevropeyüı i İndoevropeyskiy Əzık, Tbilisi, s. 500-507. 
*QOMER; (1978), İlliada, Perevod T. Qnediça, Moskva. 
*RADLOV, V; (1983), “Opıt Slovarə Törkskix Nareçiy”, SPb, T-I, s. 350. 
*SNORRU STURULSON; (1970), Mladşaə Gdda, Lüksemburg, s. 11-12. 
*SULEYMENOV, O; (1989), Az i Ə, Alma-Ata. 
*SÜMER, Faruk; (1957). “Azerbaycanın Türkleşmesi Tarihine Umumi Bir Bakış”, Belleten: 21, Say 83, pp. 429-47. 
*TOGAN, Z. V; (1944), “Azerbaycan”, İA., II., pp. 91-118. 
*ÜNSAL, V; (2008), “M. Ö. III. Binde Kuzeydoğu Anadolu”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 3, S: 402-403. 
*VAKAYİNAMELER; (1950), Povestğ Vremennıx Let, I. (Povest Vremennıh Let (Editör Adrianova-Perets V. P. ), "AN SSR", Ç. 1, M., Ls. 149, 172, 201, 27, 51, 81, 67, 189, 84, 186, 134, 94, 53, 176, 341.), Moskva-Leningrad, s. 11. 207, 210. 
*YUSİFOV, Y. B; (1986), On the Ancient Population of the Urmia Lake Region, AMINF 19, 87-93. 
*АЛИЕВ, Играр; (1995), История Азербайджана под редакцией, Баку. 
*БУНИАТОВ, Зиa; (1989), Азербайджан в VII-IX вв., Баку, с. 171. 
*ГАШШАРЛЫ, М; (1945), Divan Lughat at-Turk, Ankara, T-I, с. 344. 
*КАРИМУЛН, Атрар; (1987), Татары: этнос и этноним, Казань. 
*КЛЙАШТОРНЫЙ, С. Г; (1964), Древнетюркские Рунические Памятники, Moskva, с. 129. 
*МЕЩЕРСКИЙ, Н; (1958), История Иудейской Войны Иосифа Флавия В Древнерусском Переводе, Moskva -Leningrad, с. 454. 
*ЮСИФОВ, Юсиф; (1987), “Ранние контакты Месопотамии с северо-восточными странами [Приурмийская зона]”, Вестник Древней Истории, Т-I, с. 19-37. 
*ЮСИФОВ, Ю. Б; (1987), Ранние Контакты Месопотамии С Северо-Восточными Странами (Приурмийская Зона), ВДИ, № 1, səh. 22. 

........

















ASYNİA = ASİA = ASYA = AŞİNA = ASCHINA = ASHINA = AÇİNA = ASENA = RASENA = AS TÜRKLERİ





"MÖ.4.yüzyılda Makedonyalı İskender tarafından gerçekleşen istilacı hareketten önce, bazı ticari ilişkiler dışında, BATI dan DOĞU ya kitle halinde insan göçü, tarihte tespit edilememiştir.

Bronz Çağını kapsayan MÖ.3binyılda, henüz Yunanistan'da yüksek medeniyetin yüze çıkmadığını açıkça görürüz.

Yunanistan'da uygarlık MÖ.1700 lerde "Girit" adasının üzerinden, dışarıdan gelen "Minos-Minoische kultur" ile MÖ.1600 yıllarına ait yerel "Miken-Mikenische kultur" medeniyetinin birleşiminden oluşmuştur. 

İlk kuleler ve tapınaklar ise MÖ.580'li yıllarda yüze çıkmıştır."


R. Pumpelly ise : 

"Asya´da tahıl ürünlerini yetiştirmek bizim zamanımızdan 8,000 yıl önce, büyükbaş hayvanları, koyunları, belki de atları evcilleştirilmek ise bizim zamanımıza kadar 8,000 yıl ile 6,000 yıl aralığı Anev´de gerçekleştirilmiştir…

Eğer de buraya kadar ortaya koyduğumuz düşünceler ve çıkardığımız sonuçlar iyi temele oturtulmuşsa, burada biz en eski Anev uygarlığı ile batıdeki Neolıt uygarlığı arasındeki benzerlikleri görüyoruz. 

Ancak bu benzer kültürün batıdan buraya gelmiş olması mümkün değildir.

Eğer onlar arasında benzerlik varsa, bu buluntuları biz: -kendi bölgemizin (Anev´in) gelişme sürecinin sonucu ve ürünü olup, sonralar, yani atları evcilleştirdikten veya atların ve develerin uzak aralıkları (mesafeleri) geçe bilmeği mümkün kıldıktan sonra, bu bölgelerin sınırlarlndan dışarıya yayılmıştır- diye değerlendirmeliyiz. Buna benzer üstünlüklerin sırasına biz: bakır ve kurşun üretme, dokuma sanatı, ev hayvanları besleme, çiftcilik ve mühtemelen kil kapkacakları süsleme sanatı gibi yönlerde kazanılan bilgi ve deneyimleri de katmalıyız..."

"Avcılıkla geçinen nüfus, yaşamının bir parçasını evcil hayvanların mekanı olan Ovalardan temin ediyorlardı. Ancak İ.Ö. IV. binyıllıka meydana gelen kurakçılık şartları, devamlı harekette olan göçebe hayvancılık yaşam tarzını tahmil etmiş olduğunu, çalışmamızın gösterdiği netice olarak göz önüne getire biliriz. 

Bu durum ise yaşaycıların çok eski çağlardan başlayarak sonrakı dönemlere dek süren uzak zaman içerisinde yavaş yavaştan Atlantik´e kadar ulaştıkları ve böylelik‟le günümüzdeki dünyanın fiziki ve manevi yaşam özelliklerini derin etkilemiş olduklarının gerçeği kesinleşmiştir. Halkların bu genişliklerde göçüp konup hareket etmelerinin devamında göçebelerin yol istikameti kesinlik‟le Avrasya bozkırlarına ve Kuzey Karadeniz´e ulaşmıştır. 

Aynı olumsuz hava şartlarında susuzluğa maruz kalan ovalardeki tarımcılar da bir ovadan öteki ovaya doğru hareket etmişlerdir. Böylelikle onların seçtikleri yollar da Mezopotamya ve Anadolu´da sona ermiştir."

Will Durant- “İnsanlık Kültürlerinin Tarihi” adlı eserinin birinci cildinde “Uygarlık Beşikleri: Orta Asya “Anau” (Änev), aklı şaşırtan yollar” başlıklı bölümünde şöyle yazıyor:

"Çalışmamızın bu bölümünü “uygarlık nereden başlıyor? “ diyen, çözülmemiş mesele ve cevabı bulunmamış soruya hasretmeyi uygun bulduk.

Biz jeologlar tarihten önceki uzak geçmişin dumanına girmeye çalışdığımız zaman, günümüzdeki Orta Asya‟nın kurak çöllerinde, eski çağlarda hoş ve nemli hava şartları olmuş olduğunu sanıyoruz ve bu bölgelerde, hem göllerin hem de bol sulu ırmakların bulunmuş olduğunu görüyoruz. 

Buzların en son kez çekildiği jeolojik dönemde o bölgelerde kuraklık oluyor ve yağmur suyu ise buralarda oluşup gelişen köylerin ve kentlerin saklanıp kalabilmesi için yetmiyor. Buna göre de bu bölgedeki insanlar kendi yurtlarını su aramak için terk etmeye mecbur olup, dünya´nın dört yanına dağılıyorlar Bakteriya gibi yarı gövdesi kumda gömülüp kalmış kentlerde çok kalabalık bir nüfusun yaşamış olduğunu görüyoruz. 

Hatta 1868 yılında da Batı Türkistan‟ın 80.000 nüfusu, hareket edip gelmekte olan çölleşme´den korkarak yurtlarını terk etmeye mecbur oluyorlar. 1907 yılında Pumpelly “Anau”da (Güney Türkistan‟da) M.Ö. 9,000 yıla ait uygarlığın kalıntısı olduğu belirlenen taş aletleri ve başka eşyaları kazıp çıkardılar. 

Biz burada arpa, buğday, darı gibi tahılların ekilip yetiştirildiğini, bakır gibi madenlerin kullanıldığını, hayvanların evcilleştirilip yetiştirildiğini ve seramikten yapılmış süs eşyaların kullanılmış olduğunu görüyoruz. 

Biz bu düşünceden hareket etmekle, kendi meçhülümüz konusunda şöyle bir fikiri öne sürüyoruz: Yağmursuz göğ´ün yüklenmesine ve kuraklığa maruz kalan çöl toprağının baskısına dayanamayan nüfus, üç yana dağılarak, yarattıkları uygarlığı da kendileri ile götürdüler. 

Onlar, doğuya doğru Çin, Mançurya ve Kuzey Amerika‟ya kadar, güneye doğru Hindistan‟a, batıya yönelik de Elâm, Sumer, Mısır, hatta İtalya ve İspanya‟ya kadar varıyorlar.

Susa‟da (bugünkü güney-batı İran‟da yerleşen “Şuş” B.G.) eski Elâm‟dan kalmış çok eski uygarlığın kalıntıları Anau (Änev) uygarlığı ile o kadar benzerdir ki, insan uygarlığının başlangıç döneminde, tahminen M.Ö. 4000 yıllarda Susa ile Anau (Änev, Anav) arasında kültürel ilişkiler saklanmış olmasını savunmaya temel sağlıyor. 

Bunun gibi benzerliklerin ve yakın akrabalığın, hem Anev ile Mezopotamya hem de eski Mısır sanatı ve el işlerinde bulunması, bu ülkelerin arasında da tarihten önceki dönemlerde ilişkilerin bulunduğunu hatırlatıyor.” 

Araştırmacı, sözünün devamında Sümerler´in de ya Orta Asya‟dan, ya Hindistan‟dan veya Kafkasya‟dan gelme ihtimalini öne sürerek, Sümer dili ile Moğol dilinin arasında var olan benzerliğin de altını çizerek, kendisinin bu konulardaki nihai fikrini “Yakın-Doğunun batı uygarlığına kattığı katkıları” konu başlığı altında şöyle açıklıyor: 

“Yazıya geçmiş tarihin en azından 6 bin yıl yaşı vardır. Bizim elimizdeki bilgilere göre bu sürecin tam yarısında insanlık hareketinin merkez noktası Yakın-Doğu olmuştur. Yakın-Doğu diyerek belirsiz adresten biz, bütün Doğu Asya‟yı göz önünde bulunduruyoruz. Bu ise Rusya ve Karadeniz‟in güneyini, Hindistan ve Afganistan‟ın batısını, daha genişletirsek, Yakın-Doğu ile ilişkide olan Mısır‟ı da kapsayan bir genişliktir.

Bu belirsiz tasvir edilen genişlikte yaşayan fevkalâde çalışkan ve yaratıcı kavimlerin oluşturduğu çeşitli uygarlıkların birbirine etkisi ve katılması sonucu tarımcılık ve ticaret ilişkileri, at beslemek ve araba üretmek, para kullanmak ve kredi sistemini yola koymak, dokumacılık ve el işleri, hükûmet ve kanun, matematik ve tıp, bilimsel esasta yer sulama sistemi, geometri ve astronomi, takvim, saat ve müçe hesabı (on iki hayvanlı takvim sistemi), yazı ve alfabe, kâğıt ve mürekkep, kütüphane ve okul yerleri, edebiyat ve saz sanatı, ressamlık ve mimarlık, tek tanrıya inanç ve tek eşlilik, çeşitli süs eşyaları ve güzelliği korumak, yurt gelirlerini hesaplamak ve vergi sistemini düzenlemek vb. meydana gelmiştir. 

Hem Amerika‟nın hem de Avrupa‟nın bugünki kültürü Girit adası, Yunan ve Rum aracılığı ile, doğudan bu uygarlıktan alınarak meydan gelmiştir. 

Aryanlar´ın kendileri uygarlığın yaratıcısı olmayıp, belki onu Babil ve Mısır‟dan almışlardır. 

Örneğin, Yunanlılar kendilerinden 3 bin yıl önce doğuda yaratılan ilim ve sanatı, savaşta yağmalanan ganimet veya pazarlıkta kazanılmış para gibi elde etmişler. Bunun sonucunda onlar, kendilerinin yaratma yeteneğinden fazla olan bir kültürü dışardan alarak sahip olmuşlardır.

Eğer biz de kendi kültürümüzün gerçek kurucularına saygı göstermek istersek, o zaman Orta Asya‟ya şükranlar sunmalıyız.”




Büyük Part Türk Devletini Kuran Atalarımız 
(MÖ.247-224) 
Begmyrat Gerey


ilgili diğer yazılar:

Prof. Dr. Muratgeldi Söyegov




....






Yıl 1801... 
Asya Tarihi üzerine kurulmuş bir araştırma kuruluşunun yıllık yayınının ilk sayısında, kuruluşun başkanının açılış konuşmasından.
Özet olarak şunu söylüyor.

Tarihin eski çağlarında Yunanlıların yazdıkları Tarih kayıtlarında Asya ile ilgili tüm Coğrafya ve Tarihle ilgili özgün isimleri kasıtlı olarak değiştirdiklerinden söz ediyor. 

Garip bir şekilde ırmak, kent, ülke adlarını tanınmaması için sakladıklarından söz ediyor. Bu yaptıklarının hala bu günlere kadar büyük karmaşıklığa ve belirsizliklere neden olduğunu söylüyor.

Bu yapılanın tek amacı o toplumları Tarih sahnesinden silmektir.

Bu böyle olunca da: Tarihin 5500 yıl ve öncesine uzanan ve zamanının en ileri ve büyük uygarlığı olan Türk Oğuz Boyu uygarlığının adını verdiği  "Oğuz" Irmağı'nı, bir beş para etmez Üniversitenin, beş para etmez profesöründen tarihi adı diye "Oxus" olarak öğrenirsin.

Sonra da dünya üzerinde kimsenin ciddiye almadığı, elindeki o beş para etmez diplomayla boş kafalı bir asalak olarak yaşarsın. Hatta haddini bilmez bir de ağzını açarsın…


Ali Erden Sizgek

Kaynak:
Vol. 1, 1801





ÇOK İYİ BİLİNEN BİR GERÇEK VARDIR Kİ ,
O DA "TEMİR" KELİMESİNİN TÜRKÇE OLDUĞU VE "DEMİR" ANLAMINA GELDİĞİDİR.


....



Trakya ovaları da Bizans kaynaklarında 
ASTİKE ovaları diye geçer... 


Kaynak:
Bizans Kaynaklarında Türkler (Menandros'un Fragmanları)



KÜÇÜK MENDERES'İN "ASTARPA" OLMASI GİBİ

....



“Arsak” kelimesinin etimolojisi

Uzun süredir ki, ermeniler  işgal ettikleri arazilerin adlarını değişmekle tarihlerden haber veren yer-yurt adlarını hafızalardan silme gayreti göstermişler. Hatta onlar gerçek türk-Azerbaycan kökenli kelimeleri ermeni kökenli kelimeler gibi açıklamışlar. Bu tür kelimelerden biri de “Arsak” yer ismidir ki, bunun haylara (ermenilere) ait olmadığı defalarca kanıtlanmıştır. 

Pompey Trog “Arsag`ın kökeni belli değil” görüşünü öne sürmüştür. Orhon-Yenisey anıtlarının dilini keşfeden      Danimarka bilim adamı V.Tomsen de aslar hakkında  aynı görüşü   tekrar edirdi. V.V.Bartold asların “gayri-türk”, L.N.Gulimyov ise “gizemli halk” olduğunu belirtiyorlar. 

Sadece Asya, Kafkas, Azov gibi kıta, ülke ve deniz isimlerindeki as/az kelimesi kanıtlıyor ki,  aslar zamanla dünyanın kudretli halklarından olmuşlar. 

Eski ve modern As ünvanlı nehir, deniz, dağ isimleri Heşterhan (Astrahan), Astara, Asnı (köy, nehir, tayfa, dağ-şerur ilçesi), Os/Oş (Kırgizistan, Fransa, Macaristan ve b.) gibi yer isimleri asların çokünvanlı ve çokülkeli bir halk olduğunun kanıtıdır. Ayrı-ayrı yerlerde, Macarisyan`da, Çuvaşıstan`da Eslar, Osslar, Aslar, Aşer/Aser gibi  aslarla ilgili yer isimlerinin fazla olması asların ulu geçmişinden günümüze kalan hatıradır. 

Uzak Japonya`dakı Asaxi (beyaz aslar) şehir, nehir, deniz ve dağ isimleri de akas/asak kelimelerinin fonetik alternatifleri gibi dikkat çekiyor.  

XIX yüzyıl yazarı İvan Şopen de Kafkasya`da As isminin taşıyan nehir, dağ ve deniz olduğunu belirtmekle, asaxların (beyaz asların) bu toprağın gerçek sahibi adlandırıyor. Yazar as kelimesini “altın adam” anlamında açıklıyor. 

Böylece, Arsak kelimesinin içeriği “sak”ın “asak”dan yaranması gizeminin açılışı aslarla  ilgili birçok topnim, etnotoponim ve antroponimlerin de sırlarının açılnasına olanak sağladı.  

“Asak”ın, “sak”a ve “sakın” ise “Asak”a dönüşmesini Orhon-Yenisey anıtları (V-IX yüzyıl) uygun gerçeklerin yazılışındakı yöntemi  tarihin sırlarından biri gibi kabul etmek olar... 

…Anıtların dilinde iç metin transkripsiyonlarındakı gibi olan,  fakat okunurken mutlaka a harfi  ile başlanan (As, Az, Arğu, Akas) gibi etnonimler de vardır. Bu örneklerin sonuncusu – ks antik gayri-türk yazarlar tarafından aslında olduğu gibi değil,  “a”sız - kas (kaspiler) formasında yazılmıştır ki, bu da tarihbiliminde konunun binyıllarla “akas”lardan değil, anlamı ve kaderi “soyut bir tayfadan” – kaslardan bahsedildiği anlamına gelmiştir. Buna göre de Herodot, Kaslar`ın eski zamanlardan yok olan halk olduğunu belirtiyor.  

Bu durum eski ve orta yüzyıllara ait türlü kaynaklarda verilen  ve anlamı indi de bilinmeğen kun (hun), bun, sibun, bask, ser, serik (Seriki), Ker(iya) ve b. türk eponum ve etnonimlerini de örnek vermek olar. Bu kelimeler aslında “a”nın eklenmesi ile akun (akhun-ağ onlar-ağ hunlar, ebun-on ebler, asibun-on ev asları) Kafkasya`nın en eski türkdilli sakinlerini: ebas ak(saklar) –beyaz asların ebi-evi-vatanı (Kafkasya), aser-azer, aserik (Aseriki)-İkinci as erler, Aker-İya-( Kafkasya)-“Beyaz erler” gibi aydın anlamlı kelimeler olmuşlar. Örneklerin kendisi de “sak”ın tarihen “asak”(beyaz as) olduğunu bir kez kanıtlıyor.

Strabon`un eserinde milattan önce V yüzyılda yaşamış İran padişahı Ksereks ve Ermen-türk toprağında Ksersana eyaleti adına raslıyoruz.  “Akas”ın ks okunuşu bu kelimelerde de uygulanmış ve türk dillerine ait bu örnekleri tanınması zor olan şekilde değişmişler. Eski  türk alfabesine göre, ak aser akas … (Beyaz asların ağası) ve Akas er ak as on…(On beyaz as erlerinin beyaz ası) olan bu ifadeler milattan önceki binyıllara ait unvan ve görev isimlerindendir.   

Zamanla türk ellerinden olan “Uluğ ak as er eli” ve “Kiçig ak as er eli” (“el” – devlet demektir) ihtimal ki, “Büyük Midiya” vü “Küçük Midiya`nın” eski adıdır. Bu adlar şuan Cezayir ve Fas`dakı “El Ksar el Kebir” ve “El Ksar el-Seğir” toponimlerinde muhafaza edilmiştir. 

Rum (Türkiye) “Eron”. Eski türk alfabesinin özelliklerine göre bu kelime iç metin (Ron) rundur. Kelime iki kısımdan – “er” ve “on”dan oluşmuştur, On sayısının “un” gibi işlenmesine Unageb – On ağalrın vatanı – Marv, Karkun –ların beyaz eri – büyük lideri gibi örneklere raslıyoruz. Demek, Eron (On erlerin vatanı) demektir. Milattan önceki binyıllarda türk-as tayfaları birden-bine ve daha çok sayı ile sıralanmıştır. 

Bu anlamda Eron gayri-türk yazarların transkripsiyonunda (e-siz) “Run” gibi gösterilmiştir. Kafkasya`da Aragon ve Alazon (er, ak, on, ve on) Az on – On azlar ve On tayfalarının eski ünvanları hakkında bilgi verir. “Run” kelimesinin sonundakı n®m değişimi türk dillerinin ilkin dönemleri için de karakteristik olmuştur. M. Kaşğari (XI yüzyıl) gurun-gurum, boğun-boğum gibi değişimler gereğince yazır: “Bu kanun türk dillerinin özelliğidir. Ben bunu “yeni türkçe” olarak düşünüyorum. Lakin kıpçak ve başka kabilelerin sıradan adamları da böyle konuşuyorlar.” 

RAG. Strabon kaydı gereğince, rökonstruksiyon sonrası yunanlar tarafindan “Yevrop” adlandırılan bu şehri parfiyalılar “Arsak” adlandırmışlar. Eski türk alfabesinin yukarıda ibraz ettiğimiz özelliğine göre bu kelime Erak (Arak) “beyaz erler” olmuş ve onun yazı forması yunan yazarları tarafından aslında olduğu gibi - Erak (Arak) gibi değil, Raq şeklinde (k®q) yazılmıştır.

Bu kelimenin milattan önce yüzyıllar ve binyıllardakı türk tayfa dillerine ait söyleyiş forması Kür nehrinin bir kolu “Arak”ın, aynı zamanda Midiya şehri “Rag”ın (aslında Erak-beyaz erlere aid yer) adında belirtilmiştir. 

“Erak”ların (Arak) adı ile Akar(naniya), Akar(nanlar) gibi tayfa, vilayet ve kişi adları da ersakların sadece Kafkasya`da değil, hatta onun hudutları dışında da değişmez vatanları olduğunu kanıtlıyor. 

İbn Hordadbehde (IX yüzyıl) “Er-Rey adı ile bilinen (Tehran etrafında) Midiya`ya ait Rag şehrinin Halife Ömer tarafından alındığını ve 1220 yılında ise moğolların yakıp yıktıklarını Yagut Hemevi (XII-XIII yüzyıl) haber verir. Malum olur ki, İrak türkmenleri tarafından indi de “Erag” gibi telaffuz edilen “İrak” ülkesinin adı “aker”lerle (eraklarla) ilgili olmuş ve araplar onu “Erag” gibi telaffuz etmişler. Belirtelim  ki, “İran” ülke adı da İron (kıpçakca: on erler) böyle yaranan tamamen türk kökenli addır ki, şimdi de İran gibi şekillenmiştir. Şunu da söyleyelim ki, şimdi Kafkasya`da (Gürcistan) İroni toponimi de bunu kanıtlıyor. 

Van (Türkiye) “Ebon”. On ev tayfasının adı ile ilgili olan bu kelimenin anlamı Onasların evi – vatanı demektir. Eski İon, Eleon (İl on, El on) şehir, yer-yurt, dağ isimleri ve Aragon (er ak on-on beyaz erler) gibi toponimlerin anlamı da on as erlerin (sak erler) yalnız Kafkasya`da değil, Yakın Doğu`da, Küçük Asya`da ve b. yerlerde köklü sakin olduğuna dair tarihi delildir. “Bon”la bir kökenden olan Frakiya`dakı Afon (Afos) – “On”ların evi (On asların evi) biri yarımada, dağ isimleri b®f, e®a, a®o değişimleri, nihayet “ebon”un e-siz (bon) transkripsiyonu “Van” gölü ve devlet adının yaranmasına neden olmuştur. 

Bu kökden olan tarihi ve modern Arbun , Orkun, (Orhon nehri), Krun, Karun, Esgeran, Şabran (Sabran) ve b. yer-yurt isimleri as aklarla (sak) ilgili olmakla yanısıra, Ersak anlamını da belirtiyor. 

Belirtilenler gereğince, Ersak kelimesi Ersarı, Ertoğrul, Erdahan, Erdebil, Eraz (Araz), Erzurum, Erak (Erakh) ve b. kelimelerin öncekinden er ile hem köken, hem de anlamca bir kökden olmasının yanısıra, tamamen türk kökenli kelime olduğu gözüküyor...

...Malum ki, Kafkasya`ya sokulmuş yabancıların “Er asak”tan yaranmış Ersak (Arsak) - Beyaz as erlerin (oğuzların) yeri Karabağ toprağına ve bu adla ilgili olan diğer ünvanlara sahip olmağa ne tarihi, ne de manevi açıdan hiç bir şekilde kesin olarak hakkı yoktur.  




....



"...Yunanlılar Küçük Asya'da geldikten sonra yerli nüfus Yunanlılar tarafından bilinmeyen "var/bar" sözlerini kullandıklarına göre gelenler onları "varvar/barbar" diye çağırıyordular. Bize göre, "varvar/barbar" adı "ar/er-erkek" kelimesi "b/v" harfinin protezleşmesi sonucunda oluşmuştur ve bu söz "insanlar/adamlar" demektir (var+var=varvar/kişiler). 

Bu tür izahlar bazı gerçeklerle da ispatlanabilir. Belirtmek gerekir ki, Yunanlılar, Balkan ve Küçük Asya'ya gelmeden önce buralarda Türk unsuru mevcuttu. 

Örneğin, Truva Savaşı sırasında Truva hâkimi Priam (8) müttefiklerine yardıma gitmişti. Bu müttefiklerden biri Peonlar’a başkanlık eden Pirhem idi. Homer’in verilerine göre Peonlar, Aksiy nehri Amidon ülkesinde yaşıyordular. 

Metne göre anlaşılıyor ki, Aksiy çay adıdır. Türk dillerinde "çay" isimleri - su/-sey/-sel/-çay söz terkiplerinin yardımı ile oluşur (Yansay, Aksu, Yenisey, Göysay vb. ). "İlliada" yorumcuları, "Aksiy" Balkan, Makedonya'da akan ırmaktır (Qomer, 1978: 519) der ve onun Yunanca karşılığı Strimon, modern ismi ise Bıstrisa’dır (9).

Roma tarihçisi Tit Liviy’e göre Truva şehri yıkıldıktan sonra Venediklilerin başları olan Eneya ve Antinor’a, Rumlar tarafından Alp dağlarına Sarı ve Sicilya'ya göçmesine izin verilmiştir. (Liviy, 1989: 10). Çeşitli dillerde yazılmış kaynak gösteriyor ki, eski ve ortaçağlarda kullanılan Venedik etnonimi Slavlar’a değil Oğuz Bulgarlar’a aitti. (Ələkbər, 1995: III/IV). 

1222-1225 yıllarında izlandalı tarihçisi Snorru Sturulson tarafından kaleme alınmış öyküye de göz atmak yerinde olur ki, bu yazar "as" Türklerinin başkanı Odin'in kendi toplumuyla Troya kentini terk edip İsveç'e doğru göçtüğünü belirtiyr (Sturulson, 1970: 11-12). 
"As" ların kökeni tartışmalı olsa da, İzlandalı tarihçi onları Türklerle aynılaştırması tesadüf değildir. Belirtelim ki, Roma eyaleti "Asya"nın adı “Küçük Asya'da bulunan "Assuva" nın adı ile alakalıdır (Qenri, 1987: 37). 

Ancak biz düşünüyoruz ki, Asya adı "Aslar Ülkesi" gibi okunmalıdır (örneğin, Persia - Farslar ülkesi, Rusya - Ruslar ülkesi vb. ) 

Yani bu durumda "~IYA" eki Türk "ey, ev, oba" - yani " ev, yerleşim yeri, mesken" kavramları ile aynı manadadır ve muhtemelen, " Assuva "adındaki"-uva", " IYA" eki ile aynı anlamdadır ve Türk" uva - oba "kelimesinden alınmıştır. 

"As"ların menşeyi tartışmalı olsa da, onların isimlerinden biri de "Alan" dır. İranistler kesin olarak "as/alan"ları İran dilli olduklarını sanırlar. (Abaev, 1949: 33). 

Fakat yukarıda sunulan bilgilere dayanarak diyebiliriz ki, onların bu görüşleri asılsızdır ve Snorru Sturukson’un Aslar’ın Türk olması hakkındaki görüşünü onaylayan başka bir örnek getirelim. 
Bu Slavcadan tercüme edilen İosif Flavi’nin “Yahudi Muharebisinin tarihidir: 

….. язык же ясескый есть ведомо (! –düşününüz-вөдомо- yani “bilindiği gibi”- müellif) Peçenek boyundan (Peçeneklerden) gelen (doğan) biri olarak […], “Tan ve Meot denizi yakınlarında yaşayanlar…”; ve “As dili köken itibariyle Peçeneklere aitti.. ” (Мещерский, 1958: 454; Pritsak, 1975: 229). 

b+it: Kurt: 1. Canavar; 2. Kurt: Böcek, haşerat. 

Okuyucuların dikkatini böyle bir açıklamaya yöneltmek isterim, "Yahudi Savaşının" çevirmeni "vedomo" yani "bilindiği gibi" kelimesini kullandığında artık bilinen bir olguyu kaydediyor. 

Tüm bu gerçekler şunu gösteriyor ki, Rumlar, Küçük Asya'ya gelmeden evvel artık bu bölgede Türkler yaşıyorlardı ve Elinler "var" sözünü anlamadıklarından yerli halkı sadece" barbar "olarak adlandırmışlardı.... "



Aləkbər Ələkbərov


....




M.S. 1.  Binyılda Asya ve Avrupa’nın Türk kabileleri erken feodal halkları olarak şekillenmiştir. Bunların bir çoğu kendi alfabelerine ve devletine sahipti. 

En güçlü Türk kabileleri birliğinden birisi de M.S. 1. yy.dan IV. yy'a kadar Kuzey Kafkasya’da hüküm sürmüş olan Alan kabileleri federasyonudur. Bu federasyonun dağılmasından sonra Alanların bir kısmı 375 yılında Hunlarla birlikte batıya gitmiş, diğer kısmı, Merkezi ve Batı Kafkasya’nın dağlık bölgelerine çekilmiş ve Kafkasya’nın Doğu Avrupa, Ön ve Küçük Asya halklarının tarihinde önemli roller oynamıştır.


Alanların bir bölümü, Hunların baskısıyla batıya çekilmiş, Fransa ve İspanya’ya kadar gitmiş; oradan da Cebelitarık Boğazı üzerinden geçerek Kuzey Afrika’nın önemli bir kesimini zapt etmiştir. Şimdiki Cezayir, Fas ve Tunus sınırlarında Alan-Vandal devletini kuran Alanlar, oradan gemilerle Roma’ya askeri seferler düzenlemişler ve V. yy.lın sonlarında Roma’yı tahrip etmişlerdir. 

Daha sonraları Alanlar yerli kabbilelerle karışarak İspanyol halkının şekillenmesinde yer almışlardır. Alanlar, Katalonya bölgesi (Türkçe-“İkinci Alanya”) halkının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. İspanyol etnograf Hoze Manuel Gomes-Tabanera, Türk-Alanların İspanyol etnogenezine katıldıklarına vurgu yapmaktadır. (Sovyetskaya Etnografya, 1966, No:5, s.62)

Alanlar hakkında daha ayrıntılı ve tam bilgileri Ammianus Marcellinus’da (IV.yy.) bulabiliriz. Yazar hacimli “tarih”inde Alanları şu şekilde anlatıyor: ” Alanlar uzun boylu, güzel görünümlü ve hafif sarı saçlıdırlar. Silahlarının hafifliği needeniyle oldukça hareketlidirler. Daha sade ve daha kültürlü hayat tarzıyla Hunlara tamamıyla benzemektedirler.” Yazar sözlerini ” Onlar barbar geleneklerine göre kılıçlarını yere saplıyorlar ve Mars’a olduğu gibi kılıca tapıyorlar”diye sürdürmektedir.  (Latıryev, 1906, s.341)



Kazi T. LAPYANOV






....



İlk Türkler kendi atalarının Bozkurtla (Askurt) ilgili olduğunu düşünmüşler, M.Kaşgari (XI.asır) onu “as börü” (22) diye adlandırmıştır. Oğuzlar arasında “as kurt” olarak tanınmış olan bu muhteşem mitolojik kült çok büyük bir siyasi anlam kazanmıştır. Şimdi Kurdaspur adıyla Hinditan’daki şehir ve vaktiyle Kür sahilinde “Askurt” ve “Azgur” adıyla tanınan şehir şüphesiz ki askurlarla ilgilidir. Azerbaycan’da “Gurdlar Köyü” (Berde Agdam), “Gurt Tepesi, (Ağçabedi) büyük bir ihtimalle askurdun şerefine bu şekilde adlandırılmıştır.

Ç.İ. Ceferov
Türk Kültürü Dergisi Sayı 305


....


Anadolu MÖ.6500 ya da 6000'lerde Trakya ve Kafkasya yolu ile göç almış olup, MÖ.12.yüzyıl öncesi Anadolu'sunun kavimsel yapısında Hint-Avrupalı halklar hiçbir zaman bulunmamış, Hint-Avrupalılar gelmeden önceki kültür Anadolu'da egemen olmuştur.

Daha çok Asya Kıtası'ndan gelen göçlerle beslenmiş olan bu kültür Ön-Türk ya da Prototürk denilen Batı Asyalılar'ın yarattığı bir unsurdur. Bu Prototürkler ise "AS" adı verilen büyük bir topluluktur.

Tarihte Küçükmenderes Havzası da AS adı verilen bu Prototürkler'in yurdu idi. Hitit kralı II.Tudhalia (MÖ.1460-1440) askeri sefer düzenlediği bu coğrafya için anallarında ASSUWA adını kullanır. ASSUWA ya da ASUWA söyleyişi kimi araştırmacıların yapıtlarında ASOWA olarak da geçer. 

"Asya" sözcüğünün Hititce aslı "ASOWA" idi. Bu ise AS ÜLKESİ, AS YURDU , ya da AS SOYU, AS OĞULLARI anlamındaydı.

Vivien de Saint Martin AS ya da ASİ adı için: "ASİ adının MÖ.1300 yıllarında Küçükmenderes kıyılarına yerleşmiş olan SCYT (diğer adları İSKİT, SAKA, ASSAKA, AS-KEL-AT) toplumu ile ilgili büyük bir kavim olan AS (ASES) kavminin adından gelmiş olması çok güçlü bir olasılıktır." bilgisini verir.

Macar bilgini Peter Vaczy ise : "İSKİTLER... aslında tüm Türkistan'ı ve üstelik tüm Sibirya bozkırlaını kaplaması altında bulunduran büyük SAKA kavimler ailesinden çıkmıştır" der.

S.G.Agacanov : "10.yüzyılda Oğuzlar arasında Peçenekler ve AS'lar...bulunuyordu" bilgisini verdiği gibi , Lev Nikolayeviç Gumilev : "Asya Kıtası'ndan Sayan Sıradağları ile Altaylar arasında AS'ların yaşadığını" belirtir.

Abu Reyhan Biruni : "Ceyhun Irmağı'nın...Oğuz ülkesini sular altında bıraktığını... buradaki ALAN ve AS'ların Hazar sahillerine göçtüklerini" bildirir.


Grjimaylo ise : "AS'ları Türk oymakları arasında gösterir".


12-17 Eylül 1994 tarihleri arasında Ankara'da yapılan 12.Türk Tarih Kongresi'ne Türk devletlerinden katılan bir Türkolog da : "İSKİT (SAKA, ASSAKA, AS-KEL-AT) mezarlarında ele geçen kaplar üzerindeki yazılarda bulunan 22 imi (Damgayı) GÖKTÜRK harfleriyle eşleştirdiklerini, bunlara göre okunan İSKİT metinlerinin TÜRKÇE olduğunu" söylemiştir.

Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde Türkolog Doç.Dr.Cengiz Alyılmaz da "Yukarı Küçükmenderes Havzası'ndaki Konaklı-Soğukluk Kanyonu'ndaki petroglif (kaya resimleri) lerin kesinlikle bu yöreye binlerce yıl önce gelen Ön-Türklerce yapıldığını, bu resimlerin Azerbaycan, Moğolistan, Kırgızistan ve Kazakistan'daki örneklere benzerlik gösterdiğini" belirtmiştir.

Bu durumda tarihte AZ, OS, OZ, US, UZ adlarıyla da bilinen , kendilerine İSKİT, SAKA, ASSAKA, AS-KEL-AT gibi adlar da verilen AS'lar aslında TÜRKÇE olan PEÇENEKÇE bir dil konuşuyorlardı. Tarihte Prototürk AS'ların yaşadığı, içinde Birgi'nin de bulunduğu Yukarı Küçükmenderes yöresi Prototürk kökenli eski LU-UD-ya (Lydia) Devleti'nin güney yarısını oluşturur.

Birgi'nin doğusundaki halkın "Essar Tepe" araştırmacıların "Asar Tepe" olarak adlandırdığı ve üzerinde bir kalenin temel kalıntılarını da barındıran yerde yapılacak bilimsel kazıların, Tarihöncesi dönemlerden de veriler sunacağını sanıyoruz.

Bu yörede AS Türkleri ileri gelenlerinin mezarları olan yüzlerce kurgan bulunur.



KAYNAK : 
Yavuz Behiç Galip, 
Birgi Coğrafyası 
Halk Bilgisi, Tarihçesi, Tarihi Yerleri, 2005


....



Peki bu “As” toplumu nedir ve geçmişte ve bugün bu kimliği kullanan toplumlar anılan bölgede (Don-İdil civarı) var mıdır ...?

"AS" kavramının geçtiği - vurgulandığı- bazı kelimeler şunlardır. ("S" harfi rahatlıkla "Z" olarak da kullanılabilinir)

As = Tarihte Sarmatları (Alanları) oluşturan kavimlerden biri
As= Bugün Kafkaslar'da yaşayan Karaçay Türklerinin, Osetlerin, kendilerini tanımladıkları kavim ismi
Aset = Oset - Osetya halkı
Askit= İskitler-Sakalar
Askuzai = Asur belgelerinde İskitlere verilen isim (Kuzey As halkı )
Asur = Anadolu'da kurulan devlet ( Ur şehir anlamında kullanıldığı düşünülürse As Şehri)
Azak = Kırımın doğusundaki deniz (Asov) . (As halkının Ak - kutsal süt- denizi) (Akgöl Akdeniz gibi Altay mitolojisinde kutsal süt denizi)
Azer = Azerbaycan halkının ismi ( As eri -askeri-erkeği)
Astrakhan = Hazar denizinin kuzeyindeki tarihi ticaret şehri ( As Tarkan-Tarhan As komutanı ??)
Hakas = Altaylarda yaşayan kendilerine Saka (İskit) da diyen Türkler. (Hak sonradan alınmış, doğru- güvenilir- gerçek anlamında bir ek olabilir mi ?)


Ok (Q) eski Türklerde kavim anlamında da kullanıldığı (on ok- üç ok vs) düşünülürse

Kaf_q_as = Kafkas (kaf-ok-as) Kaf dağı as halkı. (kaf= Türk mitolojisindeki kutsal dağ)
Q_as_er =  Khazar-Hazar -Karayim, Türkleri. (Ok- as- er )
Q_as_aq = Kazaklar (ok- as- ak – Soylu as kavmi. Ak budun - kara budun da olduğu gibi Ak soylu asil anlamında.) 
Ab_as = Abazya halkı ( kutsal As’ lar . Ab ulu- Kutsal anlamında )

Asena= Türk mitolojisinde ki dişi kurt, Türk devlet geleneğinde Hakan soyu.
As ana = Altay mitolojisindeki Tanrı "Umay" ın diğer adı (Hakaslar Umaya As kız da derler)

Askil= Batı Göktürk imp. da önemli bir kavim ve kralının adı

As_paruh = Volga Bulgar devletinin kurucusu Türk prensi

Asya = As ülkesi (Romanya, Finlandiya gibi) Kıtanın adı.


“As” ortak bir inanç kimliği olarak (Şaman-pagan ), uzun süre bölgede yaşayan halklar tarafından, ırk farkı gözetilmeden kullanılmış bir üst kimlik (İnanç kimliği) olmuş kanısındayım. 


Mehmet Turgay Kürüm
"Avrasya'da Runik Yazı"
ayrıca TÜRKLER CİLT 3



....


 Hunlar´ın hükümdarlarına „Evren“ (Ejderha), Yabakular´ı da „Büke“ (Böke=Ejderha Kaşgarlı, III. 227), Müslüman Karahanlılar´da „Arslan“ ve „Buğra“ (Erkek-Deve) gibi çok güçlü hayvan adlarını unvan olarak kullanılması gibi; Türkmen Dahalar´da da, „Arşak“ adı unvan olarak, 36 Hükümdar için kullanılmış ve Yunanca kesilen paralarında da, değirmi-sakallı portretlerinin yanına „ASAKOY“ diye yazılmıştır. 



Begmyrat Gerey
Büyük Part Türk Devletini Kuran Atalarımız (MÖ.247-MS.224)



AS yazılı  ODİN haçlı bir para - Bulgaristan'da bulunmuş.




İSKANDİNAVLARIN ATASI SAYILAN ODİN'İN  
AS'LARDAN GELDİĞİNİ ...

ETRÜSKLERİN DE 
KENDİLERİNE R'ASENA DEDİKLERİNİ 
HATIRLAYALIM... 




ilgili diğer yazılar:







Bir de bunların üstüne 
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu Celilov'un URMU TEORİSİ eklenirse...






ANADOLU'NUN , ORTADOĞU'NUN, MEZOPOTAMYA'NIN, URMU ÇEVRESİNİN, ANAU BÖLGESİNİN TÜRKLERİN ANAVATANI OLDUĞU GÖRÜLÜR.

ORTA ASYA İSE İKİNCİ VATANIDIR VE BURALARDAN ANAVATAN'A  GERİ DÖNÜŞ YAŞANMIŞTIR......




ASYNİA = ASİA = ASYA = AŞİNA = ASCHINA = ASHINA = AÇİNA = ASENA = RASENA = AS TÜRKLERİ

TRUVA SAVAŞI'NDA TRUVALILARIN YANINDA ;
Kİ KENDİLERİNE TEUCER DERLERDİ; 
AKALAR'A KARŞI SAVAŞTIKLARINI BİLİYORUZ.

ASİA-ASYA AS'LARIN ÜLKESİ DEMEKTİR.




TÜM BUNLAR
DAHA AÇIK NASIL İFADE EDİLEBİLİNİR Kİ?
SAYGILAR