Translate

30 Ekim 2012 Salı

İSKANDİNAVLAR TÜRKLER VE ODİN İLE TYRKER







Prof.Sven Lagerbring, İsveçliler için  Türk kökenlidir  görüşünü bir hipotez olarak değil, tarihi bir gerçeklik olarak sunuyor...

Bu savı doğrulayan bir dizi vakayinameden alıntı yapıyor. Teorisini doğrulatıcı kanıtlar çıkarabilmek için gerilere, Kuzey masallarına, İskandinavya ve İzlanda mitolojilerine gidiyor.




Masallar, Viking Tanrısı Odin'in (Oden,Voden,Woden,Wotan) Asya'dan gelip, bütün Avrupa'yı ,Danimarka Adaları ve Ylland'ı geçip İsveç'e yerleşen büyük bir Tirkiar (Turkar =Türkler) boyunun önderi olarak tarig edilmesine uygun düşüyor. Eski İsveççenin de burada Odin ve yoldaşları tarafından yaratıldığı söyleniyor.





İskandinav mitolojisinde Odin ya da Asar (Asyalılar) ve Asaman (Asya adamı,Asyalı) gibi etkileyici isimlerle ortaya çıkan bu tanrılar, eski Türk kültürünün egemenliğini savunanlar için - ne büyük bir rastlantıdır ki- yeni bir belgedir. Çünkü o mükemmel İzlanda İskandinav folkloru  en özgün destan kahramanlarını boşu boşuna bu uygarlığın taşıyıcıları olarak tanrılaştırdı. Yadsınamayacak tarihi değerdeki tanık ifadeleri onları açıkça Orta Asya'daki yurtlarından göçen Türkler olarak tanımlamaktadır.




Sven Bring'in bu bağlamda alıntı yaptığı Asyalıları (Asaman) konusunda ayrıntılara hiç girmiyor. Onların geldikleri ülkeyi Tanais'in (Don Nehri) doğusuna yerleştirmekle yetiniyor.



Sturleson (Snorri Sturluson, (1178-1241, İzlandalı tarihçi, şair ve politikacı) , daha titiz ve ayrıntılarda daha cömert. Odin önderliğindeki Türk kabilelerin göçlerini anlatıyor. Ayrıntılara girerek onların Tyrkland'ı (Türklerin ülkesi) terk ettiklerini söylüyor. Bu ülkenin, Kafkasların ve Hazar Denizi'nin kuzeyinin hemen hemen tamamında Rusya ve Almanya üzerinden Hollanda, Danimarka ve İsveç'e doğru ilerlemeye hazır bir şekilde uzandığını söylüyor.



Tezin, İzlanda'daki köklerinin de İzlanda yazarlarının, Büyük İsveç'i Swithiod, Hin Mikla (Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar Denizi'nin kuzeyinde Büyük İsveç) asıl bugünkü İsveç'i Swithiod sözcüklerini kullanarak belirtmelerinde olduğunu söylüyor.



Sven Bring, İsveçlilerin Türk kökenleri üzerinde ısrarla dururken, Odin'in kabilesinin getirdiği dilin, yani Türkçenin çok sayıda sözcükle İsveççeyi zenginleştirdiğini de söylüyor. Vardığı sonucun doğruluğunu belgelemek için de yaklaşık 200 kadar sözcük sayıyor.



Sven ,İsveç'in ilk yerlilerinin Finler olduğunu, İsveççe dilinin zorunlu olarak onların dilinden çok sayıda sözcüğü koruduğunu anımsatıyor ve Fince de Türkçe ile aynı kökler bulunduğunu ve Türkçenin bir lehçesi olduğu kanaatine varıyor.



Diğer Kuzey dilleri gibi Eski İsveççede de kesinlikle Türkçe kökenli çok sayıda eyim ve anlatım var. İskandinavya'nın eski yazınında da kuşkusuz Türkçe deyimlerin yayılıp yerleşmesine izin veren yönergeler var. Şunu da unutmadan söyleyelim ki, Finlandiya'nın Abo kentinin Fin dilindeki adı TURKU'dur.




Sven Lagerbring'in kitabından:



"Eski masallarımızda Eski İsveççenin Odin (Oden,Woden) tarafından gerildiği anlatılır. Oden, Herwarar masalının 1.bölümünde Tirkiar (Türkler) ve Asiemaen (Asyalılar, Asyalı adamlar) olarak tanıtılan büyük bir kitlenin önderiydi. AreFrode de aynı öyküyü anlatır. Burada açıkladığı soy ağacında ; Oden'in oğlunun adının Yngve Tirkia Kongr. ve Sturleson, Ynglinge masalı 5. bölümünde, Oden'in çok mülkünün bulunduğu Tyrkland'dan (Türklerin ülkesi) yolculuğunu ayrıntılarıyla anlatır. 



Türkler çok uzun zamanlardan beri Hazar Denizi'nin ve Kafkas Dağları'nın kuzeylerinde çok geniş topraklara sahiptiler. Asa'ların (Asya adamları) nerede oturduklarını belgelemeye gerek yok. Ptelemaeus onları bu bölgelere Don Nehri'nin (Eski İsveççe : Tanais) doğusuna koyuyor. Bunu Sturleson da doğruluyor. Oden ve onun geldiği yer konusunda Latin yazarlardan bilgi aldığına dair bir veri bulunmuyor. Bütün Türkler diğer pek çok akraba halklar gibi göçebeydiler. Büyük bir olasıklıkla, o nedenle "gezgin" anlamındaki İbranice schut (Latince: Vagari) sözcüğünden esinlenilerek Schyther (Scythians- İskitler) olarak anılmışlardır. Buna bağlı olarak da bütün ülkeye Grekler ve Romalılar tarafından Scythia (İskitya) adı verilmiştir. 



İzlanda yazılarında da ,bizim atalarımızın kendi küçük ülkelerine Svithiod denirken, bundan farklı olarak oraya Svithiod hin mikla yada Stora Sverige (Büyük İsveç) deniyordu. Oden Almanya üzerinden yola çıktı ve önce Almanya'da durdu. Oradan Holstein üzerinden Danimarka'ya geçti ve İsveç'te durdu. 





VİKİNG TAŞI MÖ.600 GOTLAND,İSVEÇTE BULUNDU. ODİN ATI SLEİPNİR İLE


Nihayet bu uzun yolculuklarının sonuna geldi.Buralara birer oğlunu kral olarak bıraktı ve yanlarına beraberindekilerden büyük gruplar verdi. Bu ,Sturleson'un kendi anlatısıdır ve neden Almanca, Danca ve İsveççenin temelde aynı dil oldukları konusunda tam bir neden sunar. İngilterelilerinin ataları Anglosaksonların kökeni de aynı şekilde Oden'e uzanır. Onların dilleri de  aynı Türklerin ve Asyalıların dilinin bir dalıdır. Durhamlı Rahip Simeon ( ölümü 1129 da olan rahip bir tarihçiydi, Viking istiları üzerindeki çalışmaları yoğunluktaydı), Simeon Dunelmensis, aynı yerlerden Schlesvig'e Oden'in Sceaf isimli 9 kuşak gerisinden atası zamanında bir göç olduğunu inanılır bir şekilde anlatıyor, ama bu olağanüstü efsanevi bir konu. 

Trysden Hift.Angl.Scr.T.i.Bjöner ve başkalarının, Oden'in beraberinde o kadar çok kalabalık bir halk getirmediği görüşünde olduklarını biliyorum. Onun gelişiyle dil de değişebilecekti. Ancak Sturleson bize bambaşka bir kavram veriyor. Onun anlatımına göre, Oden yanına ülkenin bütün kayıtlarını ya da yüksek hakimleri almıştı ve bu şekilde çok sayıda erkek halkı götürmüştü. Kuşkusuz, bu kez de aynı şekilde daha sonraki diğer İskit göçlerinde olduğu gibi hareket etmişlerdi. "






ODİN
Abdullah Gürgen, kitabında iki kargası ve iki kurdu olan Oden'in özelliklerinin Uygur Hakanı Buku Tegin'le olan benzerliğine dikkat çekiyor: "Türk destanlarında Buku Tegin'inde üç kargası olduğu söylenir. Kurt motifi ise Türk destanlarının vazgeçilmezidir. Yine Stockholm yakınlarındaki  Birka antik kentinde yapılan kazılarda bulunan mezarlar Altaylarda bulunanlarla aynı özellikleri gösteriyor
(Alaadin Ata Melik CÜVEYNİ, Tarih-i Cihan Güşa, Kültür B. yay.Çeviri:Mürsel Öztürk,Ankara (hakkında daha fazla okumak için tıklayın).....Cihan Fatihinin Tarihi anlamına gelen bu kitap, Moğollar ve İlhanlılar devletinde önemli görevler üstlenmiş olan ünlü tarihçi ve devlet adamı Alaadin Ata Melik Cüveyni (1226-1283) tarafından üç cilt olarak Farsça yazılmıştır. Taşıdığı zengin ve doğru bilgilerin çoğunun, yazarın bizzat şahidi olduğu olaylara dayanması ve başka kaynaklarda bulunmaması yüzünden Moğollar, Harzemşahlar ve İsmailiye tarihinin birinci derecede önemli kitabı sayılmış, günümüze kadar değerini korumuş, pek çok tarihçi tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Tarih-i Cihan Güşa'nın üç cildinin dipnotlu ve açıklamalı çevirisiyle birlikte yazarının hayatı ve eserleri hakkında bilgileri de kapsayan bu kitap, Türk tarihinin önemli bir kısmına ışık tutacak niteliktedir.1256 yılı Kasım ayında sarp dağların tepesinde bulunan Alamut'tun fethinde Hülagû Han'nın yanında bulunmuş ve ünlü kütüphanesini de kurtarmıştır.)




"Bizim atalarımız Oden'in yoldaşları Türklerdir. Bu konuda elimizde yeterli belge var. Onlar Trakya ya da Getler olarak göstermek isteyenler var. Böyle düşünebilirler. Tersine, kişisel olarak, bu açıklanan tanıklara güveniyorum. Benim vardığım sonuçlar değişmiyor. Çünkü bunlar da aslında Türklerle bir serüveni olan halklardır. Dürüst ve hatta asil kişilerin de, liderlerimizin rahatlıkla, atalarımızı Türkler ve Göçerler (Tattare) olarak göstermelerine öfke duyduklarını duydum. Onlar bu kökeni yeterince şerefli bulmuyorlar. !




Bir tarihçinin en önde gelen rehberi ve amacı gerçektir. Bu şekilde onur kazanmak çok daha iyidir. kendini ve yandaşlarını yalanlarla kandırmak, işte bu tuhaf bir şerefsizliktir."



"Bir de , kim Türklerin öteki halklardan daha az şerefli bir halk olduğunu söyleyebilir? Eğer şeref sağlayan koşullar olarak zaferler ve ülke fetihleri görülüyorsa ki, olan kabaca bu, Türkler ve Tatarlar kadar bu koşulları yerine getiren fazla halk yoktur. Çin bir Tatar eyaleti, Bütün Asya, Arabistan belki bir istisna olarak, Türklerin silahları karşısında eğildi. Hatta Roma , evet hemen bütün Avrupa Hunlar ve Tatarların önünde titredi.  Uzun zaman karanlık ve bilgisizlik içinde yalpalandığımız bir gerçektir. Diğer halklar da kendi barbar dönemlerini yaşadılar. 



Öte yandan bizim atalarımızın ne oldukları da bizi çok az ilgilendiriyor, yeter ki, biz kendimiz şerefli ve saygıdeğer olalım. Romalılara gösterilen hayranlık oldukça kuşkuludur. Onların ataları soyguncu ve zalimdirler. Eski alışkanlıklarından ve Oden, Romuluk, Bellerophon ve İndatyrse'den hala coşabiliyorsa, tam da acemi olarak gelip, acemi olarak kalmışlar demektir. Onur verici olup olmadığı endişesi olmadan söyleyelim, Oden ve yanındakiler Türktüler."







Prof. Sven Lagerbring 

İsveççenin Türkçe ile Benzerlikleri - İsveçlilerin Türk Ataları 



Çeviren ve hazırlayan Abdullah Gürgün
Araştırmacı Abdullah Gürgün, Bring'in kitabını Stockholm'deki Kraliyet Akademisinde bulup incelemiş. Orjinali 58 sayfa olan kitabı Türkçe'ye çevirip incelemek isteyen Gürgün, hayret verici bir durumla karşılaşmış. Zira gotik ve fraktur harflerle yazılan eserde Osmanlıca, İngilizce, Almanca, Latince, İbranice, Grekçe ve İzlandaca kelimeler kullanılmış. Gürgün, bunun üzerine İsveç Radyo ve Televizyon Müdürü Vibeke Bolinder ile arkeolog Björn Lindström'den yardım alarak eseri çevirebilmiş. Onun, Bring'in eserinde dikkatini çeken nokta ise, İskandinavya'ya geliş zamanının tartışmalı olduğu belirtilen Oden'in, Asyalı ve Türk yoldaşlarıyla birlikte şimdiki yurduna geldiğinin kesin olması olmuş. Bring'in eserde kullandığı şu ifadeler Oden ve yoldaşlarının Türk olduğunu bir İsveçlinin söylemesi hayli önemli: "Oden, Herwerar masalının 1. bölümünde Tirkiar (Türkler) ve Asiamen (Asyalılar) olarak tanıtılan adamların önderiydi. Burada anlatılan soy ağacında, Oden'in oğlunun adı Yngve Tirkia'dır. Bunu öne süren Sturlason (İsveçli ünlü destan yazarı), Oden'in çok mülkünün bulunduğu ve Tyrkland'dan (Türkiye) yolculuğunu ayrıntısı ile anlatır."





İsveç Tarihinin Kurucusu Sven Lagerbring


1707 doğumlu olan Sven Lagerbring, 35 yaşında tarih profesörü oldu. 41 yaşında Lund Üniversitesi’nin rektörlüğünü üstlendi ve bu görevini 1769’a kadar sürdürdü. 1764 yılında birçok bilimsel eserin yanı sıra, "Türkler ile akrabalık" tezini kaleme aldı. Çalışmalarından dolayı 1769 yılında asalet ünvanı verildi. Lund Üniversitesi’nin logosunda Lagerbring’in resmi bulunmakta. İsveç’in modern tarih biliminin kurucusu olarak da anılan Lagerbring’in en önemli eseriyse dört ciltlik İsveç İmparatorluğu Tarihi’dir.









VİKİNGLER ARASINDA BİR TÜRK








Amerika'da N.Y.Times'in "Book Review" dergisinde yayınlanan yazının tercümesi;

 Vikingler arasında "Tyrker" adlı bir kişi Amerika'nın ilk adını esinlendiren kişi bir Türk müydü ?


Geçenlerde Mineapolis'te yayınlanan R.ve M.Gracza'nın "The Hungarians in Amerika" kitabı şöyle bir soru soruyor:



9 Ekim Leif Eriscon Günü , Kuzey Amerika'ya İlk Avrupalıların geliş günü  olarak kutlanır.



"Heims Kringla veya Norveç Krallarının Arşivi adlı İskandinav sagasında (destanında) Tyker adında bir Macarla ilgili bir olay nakledilir. Leif Ericson'un gemisinin yeni sahillere- yani Amerika'ya- varışının ertesi günü Leif, Tyker'ın ortalarda görünmediğini fark eder...Epey sonra Leif onu mutlu ve heyecanlı olarak bulur. Tyrker ,Türkçe söyleniyor ve Leif'le onu arayan çevresi tarafından hiç anlaşılmıyor. Onun üzerine onların dilinde konuştu ve dedi ki : 'Üzüm ve asma buldum, ben üzümü asması bol olan bir ülkeden geliyorum.' Bu olay üzerine Leif Ericson esinlendi ve bu sahillere 'Vineland' veya İngilizcesiyle 'Wineland' (üzüm/şarap diyarı) adını koydu. Bugün hala, 'Leif Ericson'un Amerikası' diye kullanılır."


İzlanda'da Tyrker TÜRK demektir.


Bu satırlara rağmen kitabın yazarı Tyrker'in aslında Macar olabileceğini 'çünkü 10.yy.'da Macarlara Türk denirdi' diye düzeltiyor.



Macarlarla Türkler akraba olduklarına göre bu düzeltmeyi düzeltmek gerekmeyebilirdi. Ne var ki yazar Gracza bir dipnotunda şu ilginç suali sormuş bulunuyor:



"Türklerin Tyrker'e sahip çıkıp çıkmadıkları belli değil "



Cevap, Evet sahip çıktık. Otuz yıl önce Ankara'da 'Ülkü' dergisinde (Nisan 1938'de) araştırmacı Cemile Batur, " Amerika'nın Kaşifleri Arasında bir Türk" adlı iyi belgelendirilmiş, ciddi ve bilimsel 5 sayfalık makalesinde, 1002 yılının Viking'i Tyrker'in Türk olduğu sonucuna varıyor. Ben de bu konuya değinmiş ve 1952'de Prentice-Hall'ün yayınladığı "One America" kitabımda Tyrker'den söz etmiş, "Türk mü Macar mı hala tartışmalı" demiştim.



Ünlü Macar yazar Emil Lengyle ise Tyrker'in Türk olduğunu benden daha kesin bir ifadeyle şöyle yazıyor:



" Tyrker (yani Türk) adlı bir Macarın bin yıl önce Leif Ericson'un mürettebatı arasında bulunduğu iddiasını artık silebiliriz....Aslında Tyrker bir Macar değil, Türktür herhalde."




Ord.Prof.Dr.Reha Oğuz Türkkan

Türkler ve Kızılderililer kitabından 








İskandinav Efsanesi...

Krallar dike dike okyanusun kıyısına kadar “Turkland’da (Türk ülkesinde) oniki krallık ve bir krallar kralı vardı. Kentte oniki bey vardı. Bu beyler yiğitlikte her bakımdan dünyanın gelmiş geçmiş bütün diğer erkeklerinden çok daha üstündüler. (…) O kralların soyundan Odin, arkasında genç, yaşlı, kadın, erkek kalabalık bir grupla dünyanın kuzeyine doğru yola çıktı. Hangi ülkede, nereden geçerlerse geçsinler haklarında övgüyle söz ediliyordu. Onların insandan çok tanrılara benzedikleri söyleniyordu. Saxland’a (Saksonya) gelinceye dek durmadılar. Odin burada uzun bir süre konakladı ve buraların büyük bir bölümünü egemenliği altına aldı. Ülkenin korunmasını üç oğluna verdi. Birincisinin adı Vegdeg idi. Çok güçlü bir kraldı. Doğu Saksonya’ya hükmediyordu. Odin’in oğullarından bir diğerinin adı Beldeg idi. O, bizim şimdi Vastfalen dediğimiz ülkenin sahibi oldu. (…) Odin’in üçüncü oğlunun adı Sige’ydi.



Onun oğlu Rere’ydi. Bu aile de şimdi Frankland (Fransa) dediğimiz ülkeye egemen oldu. İşte Vôlsungar (Volsoğulları) adıyla anılan hanedan bunlardan geliyor. Odin daha sonra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Reidgotfaland’a (Danimarka’da Yurtland) geldi. Burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı. Sköldsungar (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor. Onlar Danimarka kralları oldular. Odin kuzeye doğru yolunu sürdürdü. Bugün Svitjod (İsveç) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi. Aslav denen Asyalıların geldiğini duyan Gylfe hemen davrandı; Odin’e baş eğerek ülkesinin egemenliğini sundu. Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. (…) Her yere Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer adalet getirdi. Daha sonra kuzeye doğru yola çıktı. (…) Bugün Norveç denen bu yere de oğlu Saming’i kral yaptı. Haleygja Anlatısı’nda belirtildiği gibi, bütün Norveç kralları, vezirleri ve diğer büyük adamlar onun soyundan türemişlerdir. (…) Asyalıların dili bütün bu ülkelerin içinde konuşulan dil oldu.”



Bu satırlar, İskandinav efsanelerinden, Snorres Edda’dan. Benzer anlatılar Hervavar Saga veya Bosa’da veya başka efsanelerde de var. İskandinav efsanelerine göre, Asya'dan, Turkland’dan (Türk ülkesinden) Odin’in önderliğinde bir Türk boyu Avrupa’ya geliyor, Almanya’ya, Fransa’ya, Danimarka’ya, İsveç’e ve Norveç’e krallar dike dike Kuzey Denizi’nin kıyısına kadar ilerliyor.

Masallar veya efsaneler kuşkusuz tarih değil, ama her zaman gerçekle bir bağlantıları vardır.


Biraz da tarih kaynaklarına bakalım. İbn Batuta, ünlü Seyahatname’sinde 13. yy Kuzey Afrika’sını, Ortadoğu’sunu, Asya’sını ve Rus bozkırlarını anlatıyor. O zaman dünya uygarlığının merkezi olan bu coğrafyada yirmi kadar devlet var. Bu devletlerin hepsinin başında Türk hanedanları bulunuyor.



Runca (runic) kaya yazılarından anlaşıldığı gibi, İskandinav söylencelerinde de anıldığı üzere batı urukları (halkları) ile onların bugünkü soylarının köklerinde Türkler vardır.



Kaynak Prof. Sven Lagerbring








Bütün bunların yanısıra giyim ölü gömme ve dini ritüeller konusunda da pekçok benzer yanlarda mevcuttur.

İsveç'te Stokolm yakınındaki Birka antik şehrinde yapılan kazılarda bulunan mezarlar Altaylarda bulunanların benzeridir.






Türkçe – İsveççe benzer sözcükler


Prof. Lagerbring kitabında İsveççe ve Türkçe gramer ve sözcük benzerliğini de ortaya koyuyor. Çok sayıda sözcüğün birbirlerine benzediğini belirterek iki yüzden fazla örnek veriyor.




Kylver çiftliği Stanga (Gotland) ta bulunan Taş Yazıt


Bugün bile benzerlikleri ortada olan birkaç sözcük sayalım:

Ata – Ätt                    Böri (kurt) – varg (“variy” okunur)      Bağır (göğüs) – Bog         Borçlu – Borgen

Burç – Burg                Göl – Göl                                          Göm – Göm                     Siper – Spär

Hal – Hälsa                 Hakan – Håkan(hala isim olarak kullanılıyor.)                     Kaan – Konung (kung)

Hej – Hej (merhaba)       Hayda – Hejdå (hoşça kal – güle güle)                           Kap – Kop

Kedi – Katt                     Kiler – Källare                              Köy – Koja              Kandil – Kyndil

Mana – Mena                  Nam – Namn                                Şen – Shön               Su – Sjö

Tepe – Top                     Peder – Fader                                Kaz – Gås                Kule – Külle

Gülle – Kula                     Erlik – Ärlig                                   Öküz – Oxe




FUTHARK ALFABESİNİN GİZEMİ

"Futhark " alfabesi M.S. 3. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında , Kuzey Avrupa Germen halkları arasında (İsveç, Norveç, Danimarka) kullanılan bir alfabedir.Yoğunluğu İsveç ve Norveç'de olmak üzere Avrupa da 3500 kaya yazıtının, bu alfabe ile yazıldığı kabul edilmiştir. Göktürk alfabesi ile yazılmış....daha fazla detay için M.Turgay Kürüm sitesi





ve Göç yolları ile KUZEY İPEK YOLU


Tarih;  geniş anlamda ticaret yollarının kontrolü ve bu yollara hakimiyet mücadelesinin hikayesidir. O nedenle ticaret yollarını iyi anlamadan tarihi doğru anlamak ve yazmak mümkün değildir.

En eski ve uzun yıllar boyunca kullanılan ticaret yolu, hepimizin bildiği gibi İpek Yolu denen ve Çin’den başlayıp İzlanda’da biten  yoldur.  Bu yolun kontrolü için geçmişte pek çok mücadeleler olmuştur. Bu yolun bir bölümünü kontrol altına alabilen milletler çok hızlı bir şekilde büyüyüp güçlenerek İmparatorluklar düzeyinde devletler kurabilmiştir. Ticaret ile birlikte sadece ticari mallar bir bölgeden diğer bölgeye taşınmamış, bu mallarla birlikte kültürel unsurlar da bir milletten diğerine aktarılarak yayılmasını sürdürebilmiştir.

İpek Yolu  ve bu yol üzerindeki ilişkileri, mücadeleleri iyi bilmeden, tarihi ve kültürel unsurların yayılışını doğru anlamak mümkün değildir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bize, son derece önemli olan bu yolun Avrasya ve Kuzey Avrupa bölümünün, Yani bizim “Kuzey İpek Yolu” diye adlandırdığımız; Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçerek  Kırım’a gelen, buradan Karadeniz ve bu denize bağlı nehirler olan Volga, Don, Dinyeper, Dinyester ve Tuna nehirleri vasıtası ile tüm Orta ve Kuzey Avrupa’ya uzanan bölümünün yeterince incelenmediğini, hatta karanlıkta kaldığını göstermiştir.

İşte bu sebepledir ki; bu bölgelerin tarihi ve bu bölgelerdeki kültürel unsurların yayılışı da karanlıkta kalmıştır....

DEVAMI İÇİN TIKLAYIN.










ORHUN YAZITLARI


Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan 13.yüzyıl Moğol tarihçisi Alaaddin Ata Melik Cüveynî (Ebü'l- Muzaffer Alâúdîn Atâ' Melik bin Bahâiddîn Muhammed el-Cüveynî), Tarih-i Cihan-Güşa adlı yapıtında söz etmişti. Çin kaynakları da yazıtların dikilişini bildirmekteydi. Yine de bu durum 18. ve 19. yüzyıllara kadar bilim dünyasının bilinmeyeni olarak kalmalarına engel olamadı. İlk olarak Rus çarı I. Petro'nun emriyle Sibirya'nın bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen İsveçli tutsak subay Johan von Strahlenberg, 1721 yılında Güney Sibirya'da, Yenisey Irmağı'nın yukarı mecrasında bu yazı ile yazılmış ve Kırgızlara ait oldukları düşünülen mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları'ndan bir tanesini keşfetti. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg, İsveç'e dönüşünde bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap hâline getirip 1730 yılında Stockholm'de yayınladı. Böylece Orhun Yazıtları bilim dünyasının dikkatini çekmiş oldu.





Bu gelişmeye rağmen Sibirya'ya araştırma amacı ile ilk bilimsel heyetler ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru gönderilebilmiştir. Bu ilk heyetler 1887 ile 1888'de Finlandiya'dan Sibirya'ya gönderilen Fin araştırma heyetleri idi. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucu Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez olarak yayımlanmıştır. Aynı yıl Rus arkeologlarından Nikolay Mihailoviç Yadrintsev Moğolistan'da, Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazı ile yazılmış çok daha büyük iki yazıt buldu. Yadrintsev'in Orhun Yazıtları adı verilen bu iki büyük yazıt ile ilgili eseri 1890 yılında yayımlandı. Moğolistan'daki bu yeni keşif üzerine Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gitti. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonunda Orhun Yazıtları'nın mükemmel kopyaları yayımlandı.

Orhun Yazıtları aynı yıl Rusya'da da yayımlandı. Bu ikinci yayın Vasili Radlof'un başkanlığında yapılan Rus bilim heyetinin gezisi sonucu ortaya çıkmıştı.



Orhun Yazıtları'nın Finlandiya'da yayımlanan atlası bu taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının bir çevirisini de içeriyordu. Bu kısa Çince metin hiç şüphesiz bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çeviri olamazdı; fakat bu Çince metin bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu haber veriyordu. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusunu cevaplamış oluyordu. Bu iki yazıt Türklerin atalarında kalma idi; bunlarda kullanılan dil de eski bir Türk lehçesinden başka bir şey olamazdı.


Bu husus, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen'in 15 Aralık 1893'te Kopenhag Bilimler Akademisi'nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan "runik" yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurduğu zaman hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde aydınlanmıştı. Thomsen'in eski Türk "runik" yazısının çözümü ile ilgili raporu çok geçmeden Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayımlandı.



Orta Asya'dan Dünyaya yayılan DNA belgeseli

Genetic Origins of the proto Turkic Peoples and their Relatives














ilgili:








GERÇEKLER
SB.