Translate

30 Ağustos 2013 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI






30 AĞUSTOS ZAFERİMİZ


İşte bir tarih ki tarhite daima yeri olacaktır.

Çünkü,Tarhin akışını çevirmiş, Tarihte bir devri kapayıp başka bir devir açmıştır.

Bu yeni devir, Türkiye'nin kurtuluşu ve Türk inkılabile başlıyan devirdir ki bütün şark memleketlerinde , her gün akislerini görüyoruz.

Türkiye'deki milliyetperverlik ve yenilik hamlesi, Türkiye'nin içtimai hayatında görülen bütün değişiklikler, şark memleketlerinin hepsinde taklid ve takib edilmiş ve Atatürk'ün inkılabı bütün şarkı aydınlatan bir güneş olmuştur.

Bu güneş ise, 30 Ağustos akşamı Türk süngülerinden doğmuştur. 30 Ağustos'un büyüklüğünü anlamak için, onu olmamış, Dumlupınar zaferini kazanılmamış addederek bir lahza düşünmek kafidir ; 30 Ağustos olmasaydı, başta Türkiye olmak üzere, bütün şark karanlık bir gecenin kabusu altında kimbilir, daha ne kadar zaman ezilecekti.

Onun için, bugün kutladığımız Zafer Bayramı, sadece sevkulceyş ve tabiyenin zaferi değil, yeni bir devrin zaferidir.

O gün hak, haksızlığa, milliyetperverlik emperyalizme, inkılab istibdada , aydınlık karanlığa, yenilik eskiliğe galebe çalmıştır.

30 Ağustos'u kutlarken bizi bu ulu zafere kavuşturan dahi Bakumandanla kahraman ordumuza bir daha şükranlarımızı sunar ve vatan uğrunda can veren mübarek şehidlerimizi derin hürmetle anarız.


Cumhuriyet Gazetesi 30.Ağustos.1936- pdf




______________30 AĞUSTOS_______________



Milletimizin, İstiklal Savaşımızı taçlıyan 30 Ağustos Zaferinin yıldönümü münasebetile dün bütün ülke ölçüsünde yaptığı şenlilerin anlamı üstünde bir parçacık durmak istiyoruz.

Ondört yol önceye aid bir hadisenin her yıldönümünde Türk milleti niçin ta bu kadar içten gelen ürpermeler gösteriyor?

Her yıl taptaze tekerrür eden bu heyecan dolu şenliklerle bu millet neyi ve neleri ifade etmek istiyor?

Hatıradaki bu kuvvetli hayatiyet kabiliyeti nerelerden ileri gelmekte ve nereler ulaşmak istemektedir?...

Bu sualler bir kerecik olsun tahlile değmez. Çünkü onların cevablarında herkesin her zaman kolayca aklıma gelivermiyen bir hakikat gizlidir. O da şudur:

Herhangi bir millet iyi bir hatırasını kendi hislerinin bütün kuvvetile kutladığı zaman zahirde onun gözleri maziye dönmüş sanılır. Halbuki hakikat böyle değildir.

Hislerinin bütün kuvvetile mazisi üzerinde toplanan bir millet, gözlerinin bütün kuvvetle istikbaline teveccüh etmiş bulunur. Mazinin tes'idi kendisinde istikbalin temini kaygısını ve hatta azmini taşır. Geçmişin herhangi birr 30 Ağustos'unda yapılmış fevkalade bir işin hatırası üzerinde duruş, istikbalin binbir 30 Ağustos'unda onun on misli, yüz misli, bin misli daha büyük işler başarmak azim ve kararında bulunuşun ifadesidir.

Dille açığa vurulmayan bu ifade kalblerin en derin yerlerinde böylece köklüdür. Kendi mazisinin iyiylikleri kötülükleri üstünde durmasını bilen millete uzun istikballer mevuddur : Uzun ve herhalde daha iyi istikballer.

30 Ağustos 1922'nin ve Türk kurtuluşunun büyük yapıcısı Atatürk ondan sonra Türk milletine armağan ettiği yüksek kıymetli inkılablar içinde Türk tarihi üzerinde de şaheser sayarak sımsıkı sarılacağımız bir şehrah açtı : Türk milletinin mazisi tarihin kaydine yetişemediği ezeli bir başlangıcındanberi bütün dünyanın medeniyetine kaynak olacak bir deniz gibi çoşmuş ve taşmıştır.

Mazisi ezele müntehi bu kadar büyük bir milletin istikbali ebede müntehi olacağında asla şüphe caiz değildir.

Milletler için iki zaman vardır: Mazi ve İstikbal
Hal, mazi ile istikbal arasında gayrimunkasim ve binaenaleyh zaptolunmaz bir anın adıdır. O mütemadiyen mazi olmağa doğru akan istikbalin çok seyyal bir parçacığından ibarettir.

İmdi milletlerin hayatları hep mazilerinden yoğurulur ve mütemadiyen istikballerinde inkişaf eder. İşte hayatımızın bu tabii ve esaslı iki unsurunun sevki ve tahriki altındadır ki ikide bir mazilerimize dönerek istikballerimizi takviye etmiş oluruz.

Size yakın bir tarihimizin kısa hikayesinde milli hadiselerin inkişaflarındaki garabetlerden bir misal vermiş olalım ; Oldumolasıya Türk olan Anadolu'da Selçuilerin inhilal devrini hatırlayalım. Selçuk devletinin yanıbaşında adı imparatorluk olan Bizans dahi harablığa yüz tutmuş koca bir kaşaneye benziyordu değil mi? 

İşte tarihin bu devrinde Türklüğün Sakarya kıyılarında taazzuv eden bir cilvesi az zamanda Selçukilerden başka Bizansın da yerine kaim olan koskocaman bir imparatorluğa istihale edivermişti.

Adına Osmanlı İmparatorluğu denilen bu yeni Türk devletinin büyük bir med halinde ta Viyanalara, Umman denizlerine kadar yayıldıktan sonra büyük ve bati bir cezir halinde çekile çekile onu tekrar Sakarya kıyılarında müdafaa etmeğe mecburiyet elverdi. Vaziyeti kurtaran yeni müdafaanın yeni bir devlet kurmağa gittiği hakikati üzerine bir balmumu yapıştırabilirsiniz !

Yeni devlet işe inhilal emareleri içinde Sakarya'ya kadar dönmüş olan eskisinin bütün hatalarını tashih ederek başlamıştır, öyle de gidiyor.

Varlık olarak millet kendi mazisinin iyi taraflarından kuvvet, fena taraflarındansa sadece ibret alır. Ve zaten her millet kendi mazisinin kuvvetli ve ibretli taraflarının bir muhasalası olarak yaşar, yürür gider.

İmdi dün bütün ülkede 30 Ağustos kutlayan milli heyecanların bizi daha parlak istikballere sevkeden manalarını daha iyi anlamış olduğumuzu sanırız.

Kısaca bir daha tekrar edebilir : Kendi varlığına kuvvetle bağlı ve onu iyiden iyiye anlamış bir milleti mahvedecek kuvvet dünyada değil, kainatta ve tabiatte dahi yoktur, burası bir.

Bir de mazisini çok iyi bilen ve onun kuvvetli tarafından istifade ile beraber ibret alınacak zayıf ve bozuk taraflarını tashih etmeği takdir eyliyen milletin istikbalindeki parlaklığa ölçü, uç ve bucak yoktur, burası da iki.

Bize bu yeni devrin perdelerini açan Atatürk güneşi önünde hürmetle ve şükranla eğilirken, hangi hakikatlere istinad ettiğimizi artık pek iyi biliyoruz.


Yunus Nadi
Cumhuriyet Gazetesi 31.Ağustos.1936- pdf




EK:
TBMM Tutanağı: Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun: pdf







30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN