Translate

12 Ocak 2013 Cumartesi

YUNANLILARIN MEGALİ İDEASI VE İTHAMLARI




"Yunan Megali İdea'sı ile Elenizm Milliyetçiliği bu topraklara ayak bastığı an vahşeti de beraberinde getirdi".

                                                                            Neal Ascherson












DOGMATİK YUNAN PARANOYASI

"Anadolu'da Rum Soykırımı"






Yunanistan, Türkiye'nin birlik ve beraberliğine yönelik saldırıları arasında, tarihsel paranoyasını oluşturan Büyük Hayalini süsleyen konulara önem vermektedir. Son dönemde Doğu Karadeniz Bölgesine yönelik iddialarını da sözde bir "soykırım" konusu olarak uluslararası kuruluşlar nezdinde gündeme getirmeye çalışmaktadır. Bu amaçla kongre, kitap, makale, bildiri vb. eylemlerle Türklerin, Doğu Karadeniz Bölgesindeki 350 bin Ortodoks'a soykırım uyguladığı iddialarını yoğun bir şekilde işlemektedir.



Tarihsel ve bilimsel gerçeklere rağmen, Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi millî politikası hâline getiren Yunanistan, 19 Mayıs gününü sözde "Pontus Soykırımını Anma Günü" olarak kabul eden bir yasa çıkarmıştır. 23 Şubat 1994 tarihinde Yunan Parlâmentosu'nda oybirliği ile kabul edilen bu yasa, 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Temsilciler Meclisi de aynı yönde bir karar almıştır. Ayrıca, Yunanistan Parlâmentosu, 28 Eylül 1998 tarihinde, "14 Eylül Gününü Sözde Küçük Asya (Anadolu) Elenlerinin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Yıldönümü " olarak anılmasını öngören bir yasa tasarısını da oybirliği ile kabul etmiştir.





DOGMATIC IONIAN PARANOIA
“Grek Genocide in Anatolia”


The administrators in Greece, pay great attention, to the subjects, that decorate the Great Fantasy, which forms their historical paranoia, in their attacks directed towards the unity and togetherness of the Türkiye Cumhuriyeti. The administrators in Greece, are trying to put the "claims directed towards the east part of Black Sea region", in the agenda, as a subject of so-to-say "genocide", in the face of the international organizations. For this purpose, the claims that "genocide had been applied to 350.000 Orthodoxes in the east part of Black Sea region, by the Turks" through activities like congresses, books, articles, announcements, are intensively worked out.



In spite of the historical and scientific realities, the administrators in Greece, in favour of cofrontation with Türkiye Cumhuriyeti, as their national policy, have made a law, which accepted the day of May 19 as the so-to-say "Commemoration Day for Ponthian Genocide". This law, which was accepted on Feb. 23, 1994; by unanimous vote, went into validity on March 7, 1994. in the south zone of Cyprus, Assembly of Representatives, has also taken a decision, in the same direction. Apart from these, the parliament of Greece, has accepted, by unanimous vote, on Sep. 28,1998; that "Sep. 14, day should be the day on which commemoration of the genocide of the Hellens of the Asia Minor, by Türkiye Cumhuriyeti."






Avustralya'da Yunanlı esnafın açtığı pankart


Günümüzde, Batılı bazı bilim adamları ve araştırma merkezleri, Türkiye'ye yönelik bilinçaltında veya görünürde yer alan arzularını gerçekleştirmek isteyen güç odaklarının menfaatleri doğrultusunda yaptıkları çalışmalarda, sözde "soykırımı" iddialarını işlemektedirler. İlkel ve şovenist bir düşüncenin mahsulü olan bu girişimler ve faaliyetlerde maalesef Yunanistan'ın en ön sıralarda yer aldığı görülmektedir. Türkiye'deki kendilerini entelektüel, demokrat ve insan hakları savunucusu olarak gören küçük bir aydın grup tarafından da desteklenen Türkiye'ye yönelik bu asılsız iddiaların neden sürekli gündemde tutulduğunun anlaşılabilmesi için tarihsel arka plânın objektif bir şekilde incelenmesi yeterlidir. 



Yunanistan'ın, Anadolu'da uğradığı yenilginin faturasını yeni bin yılda Türkiye'ye ödetmeye çalışmasını belki ciddiye almayabiliriz, ancak bunun arkasındaki hedefler görülürse işte o zaman bu iddiaları ne kadar ciddiye almamız gerektiğini daha iyi kavrayabiliriz. Tarihsel süreci dikkatli bir şekilde incelediğimizde bu asılsız iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin milli bütünlüğünün zarar görmemesi için ciddiye almamız gerektiğinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır. Türkiye'ye yönelik söz konusu iddiaların arkasında tamamen toprak talebi yatmakta ve uygulanacak zamanı bekleyen "Sevr"in yeniden gündeme getirilmeye çalışıldığı açık bir şekilde görülmektedir.



Türkiye'ye yönelik sözde "soykırımı" iddiaları içinde Yunanistan'ın özel bir yeri vardır. Nitekim Yunanistan, tarihsel paranoyasını oluşturan Megali İdea doğrultusunda Türkiye aleyhine öteden beri gerçekleştirmeye çalıştığı hedeflerini süsleyen konulara son yıllarda daha da önem vermeye başlamıştır. Yunanistan'ın bu konuda Ermeniler - Süryaniler - Pontuslular ve Kıbrıslı Rumlarla birlikte cephe oluşturduğuna da tanık olmaktayız. Bu amaçla, Yunanistan'da "Küçük Asya ve Kıbrıs Halkları Mücadele Koordine Komitesi" dahi kurulmuştur.








Yunanistan asılsız soykırımı iddialarını, Türkiye'ye yönelik olarak benzer şekilde gündeme getirilmeye çalışılan diğer sözde soykırımı iddiaları ile bütünleştirme çabası içindedir. Özellikle Ermenilere uygulandığı iddia edilen soykırımı ve günümüzdeki sözde Kürt Sorunu ile paralellik kurularak; "Türkiye'nin soykırımı tanıması ve tazminat ödemesi" istenmekte ve "Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Ortodokslara yapılan soykırımı tanımadığı sürece Avrupa Birliği'ne kabul edilmemesi için" Yunanistan içinde ve Avrupa Birliği'ne üye ülkeler nezdinde yoğun bir propaganda yapılacağı şeklinde tehditlerde bulunulmaktadır.



Yunanistan'ın Türkiye'ye Yönelik Asılsız Soykırımı İddiaları


Yunanistan, 1985 yılından itibaren Türkiye'ye yönelik sözde soykırımı iddialarını gündeme getirmeye başlamıştır. Yunanistan'da faaliyet gösteren özellikle, "Halkların Hakları ve Kurtuluşu İçin Yunan Birliği" adlı örgütün ileri gelenlerinden Mihalidis Haralambidis bu sözde "Pontus Soykırımı İddiaları"nın dile getirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.



Yunanistan'ın iddialarına göre bu sözde soykırımın, "İlki 1916-1918 yılları arasında, ikincisi de 1919-1923 yılları arasında olmak üzere, iki aşamada" gerçekleşmiştir. Asılsız ve gerçek dışı bir nitelik taşıyan bu iddia, aynı zamanda "bu dönemlerde Anadolu'da yaşayan 700 bin Doğu Karadeniz kökenli Ortodoks'tan 350 bininin katliam ve sürgün metotları ile yok edildiği ve sadece 180 bininin Yunanistan'a gelebildiği" temaları ile desteklenmeye çalışılmaktadır. (1)



Yunanistan tarafından bu asılsız iddiaya geniş bir taraftar kitlesi toplayabilmek ve kamuoyu oluşturabilmek amacı ile kongre, kitap, makale, bildiri vb. eylemlerle Türklerin, Doğu Karadeniz Bölgesindeki 350 bin Ortodoks'a soykırımı uyguladığı anlatılarak propaganda faaliyetleri yürütülmektedir. Ayrıca, Yunan Parlamentosu'nun almış olduğu karar gereği, sözde  Pontus Soykırımı"nı konu alan 3 cilt, 11 ek ve 9000 adet sahte belgeden oluşan bir çalışma da tamamlanmış bulunmaktadır .(2)






1982 Yunanistan Kültür Bakanı Melina Merküri’nin dağıttığı harita
Melina Merkuri (1920, Atina - 1994 New York) veya gerçek adıyla Maria Amalia Merkuri (Yunanca: Μαρία Αμαλία Μερκούρη), Yunanistan'ın ilk sosyalist hükûmetinde kültür ve bilimler bakanı (1981) olarak görev yapan Yunan oyuncu.1981'de PASOK genel seçimleri kazanınca, Papandreu tarafından kültür ve bilimler bakanlığına getirildi. Bu görevdeyken en önemli girişimlerinden biri, İngiliz hükümetini Elgin Mermerleri'ni Yunanistan'a geri vermeye zorlamak oldu. 1989'daki hükümet değişikliğiyle bakanlıktan ayrıldı.




Yunanistan'ın buradaki ilk amacı; soykırımı iddialarını, sistemli, organize ve uzun vadeli planlamalarla, dernek ve kuruluşlar aracılığıyla, insan ve azınlık haklarına gösterilen duyarlılıktan da yararlanarak uluslararası platformlarda gündeme getirmektir.



Tarihsel ve bilimsel gerçeklere rağmen, Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi millî bir politika hâline getiren Yunanistan, 19 Mayıs gününü sözde "Pontus Soykırımını Anma Günü" olarak kabul eden bir yasa çıkarmıştır. 23 Şubat 1994 tarihinde Yunan Parlâmentosu'nda oybirliği ile kabul edilen bu yasa, 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Yine aynı dönemde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Temsilciler Meclisi de aynı yönde bir karar almıştır. (3)





Avustralya'da "sözde anma günü"nde


Yunanistan Parlamentosu bununla kalmamış, 25 Nisan 1996 tarihinde "24 Nisan Ermeni Soykırımı Günü"nü de tanıma kararı almıştır.(4) Kendi kamuoyunda Türkiye düşmanlığını körüklemeye çalışan ve yayılmacı emellerini her vesile ile ortaya koyan Yunanistan, 14 Haziran 1997 günü Meclis Başkanı Apostolos  Kaklamanis tarafından İskeçe'de açılışı yapılan "Pontus Anıtı" ile de Türkiye'ye karşı hasmane duygularını bir kez daha göstermiştir.(5)



Bununla birlikte, 19 Mayıs gününün millî bir anma günü olarak kutlanması, bütün eğitim kurumlarında konuyla ilgili konuşmalar yapılması ve kiliselerde ayinler düzenlenmesi öngörülmüştür. (6) Ayrıca, Yunanistan Parlamentosu, 28 Eylül 1998 tarihinde, 14 Eylül gününü sözde "Küçük Asya Elenlerinin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Yıldönümü" olarak anılmasını öngören bir yasa tasarısını da oybirliği ile kabul etmişti (7) ,ancak bu dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelme eğilimi göstermesi üzerine Yunanistan Cumhurbaşkanı, kararı onaylamayarak beklemeye almıştı. 



Kültür Bakanı Evangalos Venizelos ve İçişleri Bakan Yardımcısı Konstantinos Kaiserlis tarafından hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Konstantinos Stefanapulos'un onayına sunulan "14 Eylül'ün Küçük Asya Elenlerinin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Yıldönümü" olarak anılması hakkındaki kararname (8) ile ilgili olarak Yunanlı tarihçi Angelos Elefandis, resmi Yunan tarihinde bile Rumların soykırımından söz edilmediğini açıklarken,"resmi tarihte  sadece Küçük Asya felaketinden söz edilir. ‘Soykırım' denmez o bakımdan kararname şaşırtıcıdır" ifadesini kullanmıştır. (9)



Yunanistan'ın önemli gazetelerinden Eksousia ise konu ile ilgili olarak 12 Şubat 2001 tarihli yorumunda, böyle bir kararname ile Türk - Yunan ilişkilerindeki havanın bozulacağını yazmış, bu kararnamenin iki taraf arasındaki yakınlaşmayı da tehdit edeceğini savunmuştur. Yazıda, birilerinin düğmeye bastığı da ima edilerek; "Soykırım kelimesini kimler hatırladı? Bunu o zaman mevcut olmayan Türk devletinin yaptığını kimler hatırladı? Niye şimdi hatırladılar?" denilmiştir. (10) Yazıda ayrıca, "Soykırım kelimesi şimdiye kadar Yunan diplomasisi tarafından Türkiye için hiç kullanılmadı. Bu zaman dönemecinde kullanılması soru işaretleri yaratıyor" yorumu yapılmıştır. Gazetede Yunan tarafının "Anadolu Bozgunu" ise şu şekilde anlatılmaktadır:



"O zaman bir savaş olduğu aklımızdan çıkmamalı. Yunan ordusu Anadolu’ya çıkarma yaptı. Bunun bir yanlış olduğu kabul edilmiş durumda. Yunan ordusu yenildi. Küçük Asya bozgununu, çok yönlü, bir çok verisi olan uluslararası bir olay olarak dikkate almalıyız".





Yunan ordusu tarafından esir alınan Türk askerler


Bütün bunlara rağmen, Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından Yunan Parlamentosu'nun kararı, "14 Eylül'ün Küçük Asya Elenleri'nin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Milli Anı Günü Olarak Belirlenmesi" şeklinde 21 Eylül 2001 tarihinde onaylanmış ve Yunanistan Resmi Gazetesi'nde (11) de yayımlanmıştır. Bu haberin Ankara'ya ulaşması üzerine 30 Ekim'de toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda, Yunan Ordusu'nun 1919-1922 yılları arasında Batı Anadolu'da yaptığı katliam, yakma, yıkma ve tahrip olayları masaya yatırılmıştır. MGK Yunanistan'a misilleme olarak, Yunan ordularının Anadolu topraklarına çıkış tarihi olan 15 Mayıs'ın "Batı Anadolu Türklerini Katliam Günü" olarak TBMM tarafından ilan edilmesi kararını almış benzer kararın Ermeniler için de alınması benimsenmiştir. (12)





Kolu Yunan askerleri tarafından kesilmiş Türk çocuğu



Türkiye'de 19 Mayıs'ta, Gençlik ve Spor Bayramı kutlanırken, Yunanistan'ın başkenti Atina ve Selanik kentlerinde "Pontuslu Rumların Soykırımını Anma Törenleri" düzenlenmektedir. Bunlardan biri olan Yunanistan'daki 19 Mayıs 2001 anma törenlerinde, Yunanistan Savunma Bakanı Akis Cohacopulos, ''Pontuslu Rumlara Türkler tarafından yapılan soykırım, Helenizm tarihinin en karanlık sayfasıdır'' iddiasında bulunmuştur. Yunanistan eski Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos da, Türkiye'nin katiller tarafından yönetildiğini ve bu nedenle iki ülkenin işbirliğine gidemeyeceğini iddia etmiştir. Yine sözde "Pontuslu Rum 'Soykırımını'' anma törenleri çerçevesinde 18 Mayıs 2001 akşamı, Türkiye'nin Selanik Başkonsolosluğu önünde yapılan gösteride ise Türk Bayrağı yakılmıştır. (13)



19 Mayıs 2002'de Selanik'te düzenlenen törenler ise son derece düşündürücüdür. Selanik'teki Türk Başkonsolosluğu'na protesto yürüyüşüyle sona eren bu törende konuşan Yunanistan Parlamento Başkanı Apostolos Kaklamanis, "Pontuslu Rumlara yönelik soykırım tartışılmaz bir tarihi gerçektir. Türk devletinin sistemli cinayetleri, sayısız Yunan, yabancı ve hatta Türk kaynağınca doğrulanıyor. Pontus soykırımını tanımak Türkiye'nin dünyaya borcudur ve cinayetleri kınayıp resmen özür dilemelidir" beyanatında bulunmuştur. Yunan Parlamentosu'nun "soykırım" için belge toplayacağının da ifade edildiği törene mesaj gönderen Devlet Bakanı Akis Cohacopulos "Türkiye de Almanya gibi işlediği soykırımın sorumluluğunu üstlenmelidir" demiştir. Selanik Belediye Başkanı Vasilis Papayorgopulos ise Selanik şehir merkezine "Pontuslular Anıtı" dikeceklerini duyurmuş ve törende Türkiye karşıtı sloganlar atılırken Dışişleri Bakanı Yorgos Papandreu da Ankara ziyareti sırasında Anıtkabir'e çelenk koyduğu gerekçesi ile protesto edilmiştir. (14)



2005 yılı 19 Mayısında yine Yunanistan'da yapılan gösteri ve nümayişler, ülkedeki Türk ve Türkiye karşıtlığının boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir. Selanik'te, "Pontus - Rum soykırımı" iddialarının 86. yıldönümü anma töreni ve yürüyüşü yapılmış, akşam saatlerinde kent meydanında toplanan göstericiler, Türkiye aleyhtarı sloganlar eşliğinde Türkiye'nin Selanik Başkonsolosluğu'na yürümüşlerdir. Türkiye'nin ve dünyanın "Pontus soykırımını" tanımasını isteyen ve ellerinde "Soykırımın tanınmasını istiyoruz", "Özür dilemeyenlerin Avrupa'da yeri yok", "Ölülerimizi anıyoruz" yazılı pankartlar taşıyarak Başkonsolosluğa bir bildiri bırakan göstericilere hitaben konuşan Makedonya ve Trakya Bakanı Nikos Çiarçionis, “Dünya tarihinin karanlık bir sayfasını oluşturduğunu öne sürdüğü Pontus soykırımının uluslararası alanda Ermeni ve Yahudi soykırımlarıyla birlikte tanınması gerektiğini” söylemiştir. (15)



Selanik Belediye Başkanı Vasilis Papayorgopulos da, Selanik'te gelecek yıl bir “Pontus soykırımı” anıtı yapılması için Belediye Meclisi'nin karar aldığını açıklamış, Dışişleri Bakan Yardımcısı Panayotis Skandalakis, ise sözde “Pontus soykırımı” ile ilgili bir mesaj yayınlamıştır. Mesajında, 19 Mayıs'ın Yunan tarihinin dönüm noktası olduğunu kaydeden Skandalakis, bugün “vatanlarından kovulanları ve onların mücadelesini andıklarını” belirtmiştir. Pontus Helenizmi mücadelesinin bugün de sürdüğünü belirten Skandalakis, “Göç hiçbir zaman sarılamayacak bir yaradır. Unutulmayan vatan, hatıralarda tüm canlılığıyla ve gururuyla varlığını sürdürmektedir. Tarihi hatıralar tahrif edilemez. Ancak, geçmiş geleceğin önüne engel de olmamalı” demiştir. (16)



Bu arada Yunanistan hükümet sözcüsü Teodoros Rusopulos, Başbakan Kostas Karamanlis'in 19 Mayıs sözde Rum - Pontus Soykırımını Anma Günü nedeniyle Pontus - Rum Dernek ve Federasyonu'na bir mesaj gönderdiğini açıklamıştır. (17)



Yunanistan, Karadeniz bölgesine yönelik asılsız iddiaların sistemli bir propaganda dahilinde dünya kamuoyu ile paylaşılmasını bir devlet politikası haline getirmiştir. Türk istihbarat birimlerine ulaşan bir rapora göre, Yunanistan bir yandan Gürcistan, Abhazya, Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan'dan gelen Rumları Türk azınlığın yaşadığı Batı Trakya'ya yerleştirerek buradaki demografik yapıyı Türk azınlığın aleyhine bozmaya çalışırken bir yandan da Türkiye'ye yönelik Pontus faaliyetlerini artırmak için harekete geçmiştir. Yunanistan Hükümeti, Karadeniz Bölgesi'nde Pontus faaliyetlerini sürdürebilmek amacıyla 2003 yılı için bir milyon dolarlık bir ödenek ayırmış, söz konusu ödeneğin yurt dışında yaşayan "Yunanlar Konseyi" aracılığıyla kullanılacağını bildirmiştir. Karadeniz'deki Pontus faaliyetlerinde Gürcistan'da yaşayan ve Yunan yetkililer tarafından "Pontuslu" olarak adlandırılan Yunan asıllıların da etkili olduğu belirtilmiştir. 



Raporda, Pontus - Ermeni soykırımı iddiaları kapsamında Türkiye'ye maksatlı gezileri Yunanistan'ın teşvik ve finanse ederek yönlendirdiği belirtilerek, bu amaçla Türkiye'ye giriş yapan Pontus hayalcisi Rumların 1988 yılından itibaren Yunanistan vatandaşlarına vize uygulanmamasından yararlanarak Türkiye'ye giriş yaptıkları kaydedilmiştir. Bu ziyaretlerin asıl hedefinin Trabzon - Rum İmparatorluğu hayalinin canlandırılması ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir amaç taşıdığı ifade edilerek, Pontus hayalcisi Rumların, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yönelik amaçlı gezilerinde bu bölgelerdeki yöresel kültür özelliklerini "Pontus Kültürü" gibi göstererek propaganda yaptığı kaydedilen raporda, bu bölgeden üniversite özlemi ve iş beklentisi içinde olan gençlerin de kandırılarak Yunanistan'a götürüldüğü bildirilmiştir. (18)



Kıbrıs Rum Kesimi'nde de, Yunanistan'da yaşanan sözde soykırımı yasa teklifi hazırlama merakı konusunda geri durulmamış, İktidardaki Demokratik Seferberlik Partisi (DİSİ) Milletvekili Hristos Rotsas tarafından Rum Meclisi'ne, parti grubu adına 14 Eylül 1922 tarihinin, "Türkler'in Soykırımına Uğrayan Küçük Asya Elenleri'ni Anma Günü" olarak tanınmasını ve uygulamaya konulmasını öneren bir yasa teklifi sunulmuştur. (19) Yasa teklifinin gerekçe raporunda ise, "1922'de Küçük Asya Elenleri'nin (katliamına) ilişkin tarihi günün teyit edilmesi ve onore edilmesi (Kıbrıs) Devleti için bir yükümlülüktür" şeklinde bir ifade yer almaktadır.



Kıbrıs Rum yönetimi, bu teklifi daha sonra "Küçük Asya Yunanlığı ve Küçük Asya Yıkımı Günü" olarak kabul eden yasa teklifi şekline sokmuş ve bu yasa, 5 Aralık 2003 tarihinde Rum Resmi Gazetesi'nde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. (20) Yasanın giriş cümlesinde, "Kıbrıs, Yunanlığın bir parçası olarak Türk boyunduruğunu hissetmekte ve Yunanlarla aynı acıyı paylaşmaktadır" denilmektedir. Yine bu yasaya göre, 14 Eylül tarihinde resmi törenler düzenlenmesi öngörülmektedir. Resmi gazetede ayrıca, ''Türk devletinin ulusal hedefinin Yunan topraklarının azaltılması olduğu" da ileri sürülmüştür.





 Yunan askerleri 70 yaşındaki Türk köylülerine kendi ölüm çukurlarını kazdırıyor.


Yunanistan'ın Anadolu Felaketi


Yunanistan Başbakanı Eleutherios Venizelos Balkan Savaşları'ndan sonra, Anadolu'nun coğrafyası ve etnografik yapısını incelemeye almıştı. Bu konuda bilgi almak için de müracaat ettiği kişi, o sırada Genelkurmay Başkanlığı'na vekalet eden Albay Ioannis Metaxas'tı. Albay Metaxas Venizelos'un emri ile 1915'te ayrıntılı olarak iki rapor hazırladı. (21) Öncelikle Anadolu'daki nüfus durumuna değinen raporda; "Anadolu'da 2 milyon Rum, 1 milyon diğer ırklara mensup insanlara karşılık 7 milyon Türkün yaşadığını, Rumların Trabzon'dan Kilikya'ya kadar dağınık bir halde yaşadıklarını ancak Trabzon ve Batı Anadolu kıyılarında toplu halde bulunduklarını, Türklerin hayati çıkarlarına dokunurlarsa büyük bir direnişle karşılaşarak sonunda Anadolu'yu terk etmek zorunda kalacaklarını" belirtiyordu. Metaxas bu raporunda Yunanların Batı Anadolu kıyılarına nasıl yerleştiklerini de açıklamış, "1821'de İzmir'de 60 bin Türk ve 25 bin Rum varken, 1860'ta Türklerin sayısının 40 bine inmesine karşılık Yunanlıların sayısının 75 bine çıktığını" belirtmiştir .(22)



Metaxas vermiş olduğu rapordaki görüşlerini şu şekilde bağlıyordu; "Anadolu'daki bir toprak parçasını Yunanistan'a kazandırmak, bu yörenin denize uzak bölgelerinde uzun sürecek çetin bir mücadelenin yapılmasını gerektirecektir. Böyle bir operasyon, arazinin ve ulaşımın elverişsizliği yüzünden son derece zor görülmektedir. Yunan ordusu, ilk aşamada sayısal üstünlüğünden dolayı başarılı olsa bile, içerilere doğru ilerledikçe bu gücünü yavaş yavaş yitirecektir".(23)



Yunanistan'ın Megali İdea hedefleri çerçevesinde Anadolu'yu işgal etme girişimi, bilindiği gibi hezimetle sonuçlanmıştı. 15 Mayıs 1919 tarihinde başlayan Yunanların yaptığı mezalim ve katliamlar, Anadolu'yu fiilen boşaltmak zorunda kaldıkları 9 Eylül 1922 tarihine kadar devam etmiştir. Aynı dönemde Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, Rum ve Ermenilerin ayaklanmaları devam ederken, Türkiye’deki Müttefik işgal kuvvetleri ise bilinçli bir şekilde, Türk güvenlik güçlerinin asilere karşı mücadelesini "katliam" olarak çarpıtıyorlardı. Onların asıl amacı, bölgedeki kargaşadan yararlanarak, kendilerine, Ateşkes Anlaşmasına rağmen, bölgeyi işgal etmek için fırsat yaratmaktı.



Yunanlılar, Türklere yönelik katliamlarını işgal ettikleri yerlerde tertip edilmiş bir plan dahilinde (organize olarak) uygulamışlardır. İşgal gününden itibaren meydana gelen Yunan tecavüzleri spontane gelişmiş bir olay değil uzun bir hazırlığın neticesidir. Bizzat Yunan Hükümeti tarafından, belirli bir plân çerçevesinde uygulanan Megali İdea emelleri, binlerce Anadolu Türkünün ölmesine, sakat kalmasına, namusunun kirlenmesine ve mallarının talan edilmesine sebep olmuştur.



Yunanlıların Anadolu'yu işgal ettikleri süreç içerisinde gerçekleştirdikleri katliamlar hakkındaki belgeler arşivlerimizde çok büyük bir yer tutmaktadır. (24) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nün yayınlamış olduğu "Arşiv Belgelerine Göre Balkanlarda ve Anadolu’da Yunan Mezalimi" (25) adlı üç ciltlik bir eserde de bu belgelerin bir kısmı ortaya konmuştur.



Bölgeyi, o tarihlerde ziyaret eden pek çok yabancı gözlemci, Yunan askerlerinin ve Rum çetelerinin Türklere karşı nasıl vahşice davrandıklarına tanık olmuş, gördüklerini yazmışlardır. Bunlardan biri olan Amerikan Yüksek Komiseri Mark Bristol, Karadeniz kıyısında yaptığı bir geziden sonra yazdığı bir raporda, Yunanların körüklediği anarşiye dikkat çekmiştir.



Öte yandan Milli Mücadele sırasında Yunanların gerçekleştirdikleri katliamları soruşturmak üzere bir çok yabancı komisyon ve kurul da Anadolu'da detaylı incelemelerde bulunmuş ve bu incelemeler sonunda hazırlanan raporlarda, Yunan vahşet ve katliamları açıkça belirtilmiştir. Bu konuda Fransa İçişleri Bakanlığı'nın 1921 yılında hazırlamış olduğu "Atrocités Grecques en Turquie" "Anadolu’da Yunan Zulmü" adlı bir de rapor yayınlanmıştır. Bu kitapta Yunanlar tarafından yapılan mezalim ve katliamlar fotoğraflar ile de belgelenmiştir.



İngiliz yazar Neal Ascherson "Karadeniz" adlı kitabında Anadolu'daki Yunan katliamlarını anlamlı bir şekilde vurgulamaktadır : "Bu topraklarda, 4000 yıldan beri Tatar, Kırım Türkü, Çerkez, Bizanslı Rum, Laz, Abaza gibi çeşitli soylardan ve dinden insanların problemsiz olarak bir arada yaşadıklarını" belirtiyor (26) ve şunu ekliyor; 


"Yunan Megali İdea'sı ile Elenizm Milliyetçiliği bu topraklara ayak bastığı an vahşeti de beraberinde getirdi".





Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Rum Nüfusu Sorunu


1912 yılında Fener Rum Patrikhanesi tarafından yaptırıldığı iddia edilen nüfus sayımına göre; Yunanlar tarafından istenmekte olan bölgede (Eleutherios Venizelos Paris Barış Konferansı'nda Kuzeybatı Anadolu'da, Marmara kıyılarında Bandırma'nın batısından başlayarak Meis Adası'nın karşısına düşen Güney Anadolu kıyılarındaki noktaya kadar uzanan şerit içindeki toprakları istiyordu. Bu şerit İzmir'i ve Aydın Vilayeti'nin önemli bir bölümünü içine alıyordu) bir milyondan biraz daha fazla Türk'e karşılık 800 bin civarında Yunan, 100 bin kadar Ermeni, Yahudi ve tek tük başka uluslardan kişiler yaşıyordu. 



Venizelos, işine gelmeyen bir sayımın etkisini azaltmak için bölgeye komşu adalardan İmroz'u, Bozcaada'yı, Midilli'yi, Sakız'ı Sisam'ı, Nikarya'yı, Rodos'u ve On iki Adalar ile Meis'i (Buralarda 25 bin Türk'e karşı 370 bin Yunan yaşıyordu.) ekliyordu (27). Venizelos, ekonomik ve coğrafi bakımlardan bu adaların Türkiye topraklarının bir parçası olduğunu ileri sürerek yaptığı manevrayı haklı göstermek istemişti.



Yunanistan'ın Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Rum nüfusuna ilişkin iddiaları da, yabancı ve yerli kaynakların gelişigüzel incelenmesi halinde bile telaffuz edilen 700 bin rakamının ne kadar uydurma olduğunu hemen ortaya çıkarmaktadır. Amerikan Hükümetince görevlendirilen "King Krane Komisyonu", 28 Ağustos 1919'da hazırladığı bir raporda, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan Rumların sayısını 200 bin olarak göstermiştir (28).



Fransa Dışişleri Bakanlığı'nca yayımlanan, "Documents Diplomatiques", 1893 ve 1897 tarihleri arasında Osmanlı Devleti tarafından yapılan nüfus sayımlarına atfen, Rum nüfusun Trabzon'da 193 bin olduğunu kaydetmektedir. Yine bu kaynağa göre, nüfus değişimi sırasında, Karadeniz Bölgesi'nden, 100 bin kadar Rum Yunanistan'a göç etmiştir.



1923 Lozan Konferansı'nda, Yunanistan Başbakanı Eleutherios Venizelos, İstanbul'daki Fener Rum Ortodoks Patrikliği'nin verdiği mübalâğalı rakamlara dayanarak, Karadeniz bölgesinde yaşayan Rumların sayısını 447.828 olarak vermişti. Bu rakam abartılıdır, ancak bu bile kabul edilse, Yunanlıların mevcut 700 bin kişi iddiasının yine de çok altındadır. 



Tarihi belgelerde, Trabzon'un Canik Sancağı'nda, 350 bin Rum bulunduğuna ilişkin Yunan iddialarını da destekleyecek herhangi bir kanıt yoktur. Leon Maccas, "L'Héllenisme de L'Asie" adlı kitabında, bölgede 136.087 Rum sakin olduğunu not etmiştir. Trabzon’un 1906 Yıllığı, Maccas'ı yalanlar bir şekilde vilayetin Canik Sancağı'nda sadece 75.062 etnik Rum sakin olduğunu belirlemektedir (29).



İstanbul'daki Patriklik kayıtları, Sancak'taki Rumları 193 bin olarak göstermektedir. Bu rakamlar, birbirinden farklı da olsalar, hepsi de Yunanların mevcut 350 bin iddiasının oldukça altındadır. Nüfus değişimi sırasında, o zaman Canik'ten sadece 100 bin civarında etnik Yunan Yunanistan'a göç etmiştir; yine bu da, Yunanların ortaya attığı 350 bin kişinin katledildiği iddiasının asılsızlığını ortaya koymaktadır. Dolayısı ile 350 bin Ortodoks'un yaşamadığı bir bölgede 350 bin kişinin soykırıma uğratıldığını iddia etmek hayal ürününden başka bir şey değildir.



1922 yılı Ekiminde Mudanya silah bırakmasından sonra Doğu Trakya ve İstanbul'dan da, Anadolu'dan olduğu gibi çok sayıda Rum, kendiliklerinden Yunanistan'a göç etmişlerdi. Türklerin İstanbul'u işgalden kurtarmalarından önce 100 bin Rum'un şehirde kalmasına karşın yaklaşık 50 bin Rum kenti terk etmişlerdi (30). 



Yine 30 Ocak 1923'te Türkiye ve Yunanistan arasında varılan,"Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine ilişkin Sözleşme ve Protokol" (31) anlaşmasının sonuçlandırılması ile de 322.500 kişi, barışçıl bir şekilde Yunanistan'a göç etmişlerdi. 322.500 kişinin Yunanistan'a göç etmiş olması ve bölgedeki Rumların nüfusuna ilişkin yukarıdaki tahminler göz önünde bulundurulduğunda, 350 bin Rum'un soykırıma uğratıldığı iddiası kötü niyetli bir yalan olarak ortada durmaktadır.



Diğer taraftan 1923 tarihindeki Nüfus Mübadelesi ile Yunanistan'a giden bölgedeki Ortodoksların sayısının 180 bin olduğu, Yunanlılar tarafından da doğrulanmaktadır. Bu rakama Yunanistan dışında ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göç edenler de eklenecek olursa, 210 bin civarına ulaşılmaktadır (32).



Yaklaşık, 250 - 260 bin kişi Yunanistan ve diğer ülkelere göç ettiğine göre ölen veya kaybolan kişilerin sayısı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.



Bu konuda Stefanos Yerasimos, "Yunanistan resmî kaynaklarına dayanarak Trabzon, Sivas ve Kastamonu vilâyetlerinde yaklaşık 450 bin kişinin yaşadığını belirtmekte ve bunlardan 86 bin kadarının I.Dünya Savaşı sırasında Rusya'ya göç ettiğini ve 322.500 kişinin de nüfus mübadelesi sırasında Yunanistan'a gittiğini" kaydetmektedir (33). 



Yerasimos'nun oldukça yüksek gösterdiği bu rakama, Yunanistan'ın dışındaki ülkelere de göç edenler eklenirse, 350 bin kişinin öldürüldüğü iddiasının gerçek dışı olduğu ortaya çıkmaktadır.




Sonuç


Yunanistan, 24 Nisan 1830'da Osmanlı Devleti'nden koparak, bağımsız bir devlet haline gelmiş olmasına karşın; bir türlü tatmin edilemeyen Batı Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerine yönelik arzu ve isteklerini her fırsatta özellikle de Osmanlı Devleti'nin en sıkışık zamanlarında gündeme getirmeyi ve biraz da bu sıkışık anı kollamayı kendisine ulusal bir görev saymıştı. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik gündeme getirmeye çalıştığı asılsız iddialarla geçmişten gelen alışkanlığını sürdürmektedir .



Rumlar ve Yunanlar 1821 Mora İsyanı'ndan başlayarak Balkanlar'da Anadolu'da ve Kıbrıs'ta binlerce Türkü katletmişlerdir. Bütün bunlara rağmen baskın bir politika takip etmeye çalışan Yunanistan sanki Anadolu'ya işgal maksadı ile gelen ve amacına ulaşmak için önüne ne çıkarsa yakıp yıkan, öldüren kendisi değilmiş gibi bugün asılsız bir "soykırımı" iddiası ile karşımıza çıkmaktadır. Aslında olayların yaşandığı dönem itibarı ile "soykırımı" ifadesini kullanmak oldukça yanlıştır. Çünkü, "soykırımı" terimi kelime olarak yenidir. Bu terim, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kullanılmaya başlanmış ve "Genocide" terimi ile anlamlandırılmıştır.



Yunanistan bugün için bu asılsız iddialarını uluslararası platformlarda gündeme getirmek istememektedir. Ancak Türkiye'ye yönelik diğer sözde soykırımı iddiaları, özellikle sözde Ermeni Soykırımı iddiaları, uluslararası platformlarda ve ulusal parlamentolarda büyük oranda kabul görmeye başladığı andan itibaren Yunanistan da kendi iddiaların gündeme getirecek ve Türkiye'den taleplerini sıralayacaktır.



Bugün Avrupa Birliği'nin sürekli olarak Türkiye'nin yerine getirmesini istediği, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Anadolu'daki malvarlıkları ve servetlerinin tanınması ve iade edilmesine yönelik telkinlerinin yanı sıra Yunanistan'ın 1919 yılından 1928 yılına kadar Türkiye'den gerek mübadele anlaşması gerekse kendiliklerinden Yunanistan'a göç etmiş olan Rumların (ki, bunların içinde 6-7 Eylül Olayları neticesinde Yunanistan'a göç eden Rumlar da bulunmaktadır) mal varlıkları ve servetleri konusundaki talepleri zaman zaman gündeme gelmektedir. 



Bu konuda Yunanistan'da çok ciddi çalışmalar yapılmakta ve gelecekte Türkiye'nin karşısına bu taleplerle çıkacağı tahmin edilmektedir. Yunanistan'ın bu taleplerinin kabul edilmesi Anadolu'nun tapusunun Yunanistan'a teslim edilmesi anlamına gelir ki, bu isteklerin ne anlama geldiği, son dönemde Kıbrıs'ın Kuzey ve Güneyinin birleşmesi görüşmeleri sırasında "Kıbrıs Prototipi" göz önünde bulundurulduğunda daha iyi anlaşılacaktır.





Dr. Salim GÖKÇEN 

Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Elemanı.









EK

21 Eylül 2001 Günü Yunanistan Resmi Gazetesi'nde Yayınlanan "14 Eylül'ün Küçük Asya Elenleri'nin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Milli Anı Günü Olarak Belirlenmesi" Hakkındaki


2645/1998 Sayılı Kanunun Tercümesi


YUNANİSTAN CUMHURİYETİ RESMİ GAZETE 1. CİLT SAYI 207 21 EYLÜL 2001 CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ SAYI 304

14 EYLÜL ANISI ETKİNLİKLERİ ORGANİZASYONU

MADDE 1

A. "14 Eylül'ün Küçük Asya Elenleri'nin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Milli Anı Günü Olarak Belirlenmesi" hakkındaki 2645/1998 sayılı kanunun 2nci maddesi hükümleri,

B. 2469/1997 sayılı kanunun 2nci maddesi lnci paragrafı ile düzenlenen ve 2081/1992 sayılı kanunun 27nci maddesi ile ilave yapılan "hükümet ve hükümet organları" hakkındaki 1558/1985 sayılı kanunun 29a maddesi hükümleri,


C. Başbakan ve İçişleri, Kamu Düzeni, İçişleri ve Yerel Yönetim Bakanı'nın "Yetkilerin, İçişleri, Kamu Düzeni, İçişleri ve Yerel Yönetim Bakanlığı bakan yardımcıları Leonidas Tzanis ve Konstantinios Kaiserlis'e devri" hakkındaki DIDK/F. 1/2/11 187/12.05.2000 sayılı ortak kararı (Resmi Gazete 630/B/12.05.2000),


D. Yunanistan Göçmen Dernekleri Federasyonu'nun 25.10.19998 tarihli görüşü,


E. İşbu kararnamenin hükümlerinin devlet bütçesi aleyhine bir harcama getirmediği gerçeği,


F. İçişleri, Kamu Düzeni, İçişleri ve Yerel Yönetim Bakanı ile Kültür Bakanı'nın müracaatları üzerine Danıştay'ın 521/2001 sayılı bilirkişi raporunu, dikkate alarak Yunanistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak aşağıdakilere karar veriyoruz: Anma günü etkinlikleri il ve ilçe merkezlerinde çelenk konması, konuşmaların yapılması, ayin düzenlenmesi şeklinde olacaktır. göçmen dernekleriyle kadın örgütleri temsilcilerinin davet edileceği etkinlikler programı, bölge valisinin kararıyla belirlenir.


MADDE 2


14 Eylül'ün Pazar gününe denk düşmemesi halinde kutlama 14 Eylül'den sonraki ilk Pazar gününde gerçekleştirilir. İşbu kararnamenin yayınlanmasını ve uygulanmasını İçişleri, Kamu Düzeni ve, İçişleri ve Yerel Yönetim Bakanına havale ediyoruz.


ATİNA, 17 EYLÜL 2001 CUMHURBAŞKANI KONSTANTİNOS STEFANOPOULOS


BAKANLAR

İÇİŞLERİ, KAMU DÜZENİ, İÇİŞLERİ VE YEREL YÖNETİM BAKAN YARDIMCISI KONSTANTİNOS KAİSERLİS

KÜLTÜR BAKANI EVANGELOS VENİZELOS


21 Eylül 2001 Günü Yunanistan Resmi Gazetesi'nde Yayınlanan "14 Eylül'ün Küçük Asya Elenleri'nin Türk Devleti Tarafından Soykırıma Uğratılmalarının Milli Anı Günü Olarak Belirlenmesi" Hakkındaki 2645/1998 Sayılı Kanunun Orijinal Metni











1 ) Yusuf Sarınay – Tahir Sünbül, Emperyalizm ve Büyük Hayal, Günce Yay,Ank.,1999,s.130 -131.
2 ) Sabahattin Önkibar, "Yunanistan'ın Pontus Faaliyetleri", Star, (9 Ocak 2002).
3 ) Hürriyet, (16 Mayıs 1999.)
4 ) NTV, (21 Nisan 1999).
5 ) Anadolu Ajansı, (18 Haziran 1997).
6 ) Kathimerini, (21 Nisan 1994).
7 ) Kathimerini, (29 Eylül 1998).
8 )Akşam, (11 Şubat 2001), Hürriyet, (11 Şubat 2001), Türkiye, (11 Şubat 2001),(14 Şubat  2001).
9 ) Hürriyet, (11 Şubat 2001).
10) Eksousia, (12 Şubat 2001).
11) Bkz. Ek
12) Akşam, (5 Aralık 2001).
13) Radikal, (19 Mayıs 2001), Akşam, (19 Mayıs 2001), Hürriyet, (20 Mayıs 2001).
14) Radikal, (21 Mayıs 2002). Ayrıca Yunan Tarihçi ve Araştırmacı Yazar Haris Çirkinidis,Melburne ve Victoria Pontus Cemaati binasında "Fransız Arşivlerinde Soykırım" konulu bir konferans vermiştir. Bkz., Simerini, (20 Mayıs 2002).
15) Hürriyet, (20 Mayıs 2005), Milliyet, (21 Mayıs 2005).
16) Hürriyet, (20 Mayıs 2005).
17) Hürriyet, (20 Mayıs 2005).
18) Türkiye, (14 Ekim 2002).
19) Hürriyet, (24 Mart 2001).
20) Radikal, (13 Ocak 2004).
21) Michael Llewellyn Smith, Ionian Vision: Greece in Asia Minor (1919-1922), The University of Michigan Press, 1998, s.110.
22) Celal Bayar, Ben de Yazdım, Baha Matbaası, İstanbul, V, 1967, s.1583-1584-1604.
23) Alexander Anastasius Pallis, Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922), (çev.Orhan Azizoğlu), YKY, İstanbul, 1997, s.31-32.
24) Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (ATASE) Arşivi'nde yer alan ve toplu halde bulunan belgelerin bazıları şunlardır: "Anadolu'da Yunan Mezalim ve Vahşeti",Ankara, 1338; "Türkiye'de Yunan Fecayii", Dahiliye Nezareti Muhaceret-i Umumiyesi,1337; "Orta Anadolu'da Yunan Mezalimi", Ankara, 1337; "İzmir'in Yunanlılar Tarafından İşgaline Müteallik Jandarma Kumandanlığı'nın ve Osmanlı Komisyonu Reisi'nin Raporları", Dersaadet:1335; "İzmir, Ayvalık, Aydın Havâlisinin Yunanlılar Tarafından İşgali ve Yunan Mezalimi Hakkında Makâmât-ı Askeriyeden Mevrud Kitaplar", Dersaadet:1335.
25) Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, I-III, Ankara, 1995.
26) Neal Ascherson, Karadeniz, (çev.Kudret Emiroğlu), İstanbul, 2001, s.225-264.
27)Smith, Ionian Vision, s.78-81.
28) http://www.mfa.gov.tr/grupa/ac/acg/default.htm, (19.05.2000).
29) http://www.mfa.gov.tr/grupa/ac/acg/default.htm, (19.05.2000).
30) Seçil Akgün, "Birkaç Amerikan Kaynağında Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu", Üçüncü  Askeri Tarih Semineri, ATASE Yay., Ankara, 1986, s.246.
31) İsmail Soysal, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları-I (1920-1945), TTK, Ankara, 1989, s. 177.
32) Hamit Pehlivanlı, "Tarih Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri", I. Giresun Sempozyumu (18-19 Haziran 1994, Yayınlanmamış Sempozyum             Tebliği).
33) Stefanos Yerasimos, "Pontus Meselesi (1912-1923)", Toplum ve Bilim, S:43/44, (1989), s.49. 1928 Yunanistan nüfus sayımına göre Anadolu'dan ve Karadeniz Bölgesi'nden gelerek Yunanistan'a yerleşen Rumların toplam sayısının 774.123 olduğu tespit edilmiştir. Bkz.Justin McCarthy, Müslümanlar ve Azınlıklar, (çev.Bilge Umar), İnkılap Yay., İstanbul, 1998, s.138.



KAYNAKLAR


AKGÜN, Seçil, "Birkaç Amerikan Kaynağında Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu", Üçüncü Askeri Tarih Semineri, ATASE Yay., Ankara, 1986.

Akşam, (11 Şubat 2001), (19 Mayıs 2001), (5 Aralık 2001).
Anadolu Ajansı, (18 Haziran 1997).
Anadolu'da Yunan Mezalim ve Vahşeti, Ankara, 1338.
Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, I-III, Ankara, 1995.
ASCHERSON, Neal, Karadeniz, (çev.Kudret Emiroğlu), İstanbul, 2001.
BAYAR, Celal, Ben de Yazdım, Baha Matbaası, V, İstanbul,1967.
Eksousia, (12 Şubat 2001).
http://www.mfa.gov.tr/grupa/ac/acg/default.htm, (19.05.2000).
Hürriyet, (16 Mayıs 1999), (11 Şubat 2001), (24 Mart 2001), (20 Mayıs 2001), (20 Mayıs 2005).
İzmir, Ayvalık, Aydın Havâlisinin Yunanlılar Tarafından İşgali ve Yunan Mezalimi Hakkında Makâmât-ı Askeriyeden Mevrud Kitaplar, Dersaadet:1335.
İzmir'in Yunanlılar Tarafından İşgaline Müteallik Jandarma Kumandanlığı'nın ve Osmanlı Komisyonu Reisi'nin Raporları, Dersaadet:1335.
Kathimerini, (21 Nisan 1994), (29 Eylül 1998).
MCCARTHY, Justin, Müslümanlar ve Azınlıklar, (çev.Bilge Umar), İnkılap Yay., İstanbul, 1998.
Milliyet, (21 Mayıs 2005).
NTV, (21 Nisan 1999).
Orta Anadolu'da Yunan Mezalimi, Ankara, 1337.
ÖNKİBAR, Sabahattin, "Yunanistan'ın Pontus Faaliyetleri", Star, (9 Ocak 2002).
PALLIS, Alexander Anastasius, Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922), (çev.Orhan Azizoğlu), YKY, İstanbul, 1997.
PEHLİVANLI, Hamit, "Tarih Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri", I. Giresun Sempozyumu (18-19 Haziran 1994, Yayınlanmamış Sempozyum Tebliği).
Radikal, (19 Mayıs 2001), (21 Mayıs 2002), (13 Ocak 2004).
SARINAY, Yusuf – SÜNBÜL, Tahir, Emperyalizm ve Büyük Hayal, Günce Yay, Ankara, 1999.
Simerini, (20 Mayıs 2002).
SMITH, Michael Llewellyn, Ionian Vision: Greece in Asia Minor (1919-1922), The University of Michigan Press, 1998.
SOYSAL, İsmail, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları-I (1920-1945), TTK, Ankara, 1989.
Türkiye, (11 Şubat 2001), (14 Şubat 2001), (14 Ekim 2002).
Türkiye'de Yunan Fecayii, Dahiliye Nezareti Muhaceret-i Umumiyesi, 1337.
YERASİMOS, Stefanos, "Pontus Meselesi (1912-1923)", Toplum ve Bilim, S:43/44, (1989).
Yunanistan Resmi Gazetesi, I, S:207, (21 Eylül 2001).





NOT: 

1993’ten beri Interpol tarafından aranmasına rağmen, Avrupa Parlamentosu’na ’konuşmacı’ olarak katılan, basın toplantısı düzenleyen PKK temsilcisi Ahmet Gülabi Dere’nin ’ikamet belgesi’ne ulaştı.2010’a kadar geçerli olduğu için Dere’yi AB toprakları içinde koruyan belge, Yunanistan tarafından verilmiş.

’Kollanan’ ne ilk ne sonuncu PKK’lı...(Basın)









VE

1,5 milyon Yunanın Anadolu'da öldürüldüğü (soykırıma uğradığı) yalanı internet ortamında dolaşmaktadır.  Profesör ünvanına sahip Pavlos A.Kapetanopoulos the greek holocaust :1915-1922 sahte belgelere dayanan belgesel çekmiştir.   

BİZİM HÜKÜMETİMİZ BU KONUDA ACABA NE YAPMAYI DÜŞÜNÜYOR ?


BİRAN ÖNCE BELGESELLER ÇEKİLMELİ, KONFERANSLAR VE SEMİNERLER DÜZENLENMELİ VE BİRÇOK DİLDE KİTAPLAR BASILIP DAĞITILMALIDIR. 

ONLAR DOSTLUK PEŞİNDE DEĞİL, MEMLEKETİNİN PEŞİNDE..!

SB.



















                                       





British historian W. Alison Phillips (e-book), who wrote the history of the Greek revolution, noted in 1897:


Everywhere, as though at a preconcerted signal, the peasantry rose, and massacred all the Turks—men, women and children—on whom they could lay hands. In the Morea shall no Turk be left. Nor in the whole wide world. Thus rang the song which, from mouth to mouth, announced the beginning of a war of extermination... Within three weeks of the outbreak of the revolt, not a Muslim was left, save those who had succeeded in escaping into the towns.


According to another historian of the Greek revolt, William St. Clair, upwards of twenty thousand Turkish men, women and children were killed by their Greek neighbors in a few weeks of slaughter.William St. Clair also argued that: "with the beginning of the revolt, the bishops and priests exhorted their parishioners to exterminate infidel Muslims." St. Clair wrote:


The Turks of Greece left few traces. They disappeared suddenly and finally in the spring of 1821 unmourned and unnoticed by the rest of the world....It was hard to believe then that Greece once contained a large population of Turkish descent, living in small communities all over the country, prosperous farmers, merchants, and officials, whose families had known no other home for hundreds of years...They were killed deliberately, without qualm or scruple, and there was no regrets either then or later.


Atrocities toward the Turkish civilian population inhabiting the Peloponnese had started in Achaia on the 28th of March, just with the beginning of the Greek revolt. On the 2nd of April, the outbreak became general over the whole of Peloponnese and on that day many Turks were murdered in different places. On the third of April 1821, the Turks of Kalavryta surrendered upon promises of security which were afterwards violated. Followingly, massacres ensued against the Turkish civilians in the towns of Peloponnese that the Greek revolutionaries had captured.


The Turks in Monemvasia, weakened by the famine opened the gates of the city, and laid down their weapons. Six hundred of them had already gone on board the brigs, when the Mainotes burst into the town and started murdering all those who had not yet reached to the shore or those who had chosen to stay in the town. Those on the ships meanwhile were stripped of their clothes, beaten and left on a desolate rock in the Aegean, instead of being deported to Asia Minor as promised. Only a few of them were saved by a French merchant, called M. Bonfort.


A general massacre ensued the fall of Navarino on August 19, 1821. (See Navarino Massacre)


The worst Greek atrocity in terms of the numbers of victims involved was the massacre following the Fall of Tripolitsa in 1822. Up to 30,000 Turks had been killed in Tripolitsa:


For three days the miserable inhabitants were given over to lust and cruelty of a mob of savages. Neither sex nor age was spared. Women and children were tortured before being put to death. So great was the slaughter that Kolokotronis himself says that, from the gate to the citadel his horse’s hoofs never touched the ground. His path of triumph was carpeted with corpses. At the end of two days, the wretched remnant of the Mussulmans were deliberately collected, to the number of some two thousand souls, of every age and sex, but principally women and children, were led out to a ravine in the neighboring mountains and there butchered like cattle.


Although the total estimates of the casualties vary, the Turkish, Muslim Albanian and Jewish population of the Peloponnese had ceased to exist as a settled community. Some estimates of the Turkish and Muslim Albanian civilian deaths by the rebels range from 15,000 out of 40,000 Muslim residents to 30,000 only in Tripolitsa. According to historians W.Alison Phillips, George Finlay, William St. Clair and Barbara Jelavich, massacres of Turkish civilians started simultaneously with the outbreak of the revolt, while Harris J. Booras wrote that the massacres followed the brutal hanging of Ecumenical Patriarch Gregory V of Constantinople.


Historian George Finlay claimed that the extermination of the Muslims in the rural districts was the result of a premeditated design and it proceeded more from the suggestions of men of letters, than form the revengeful feelings of the people.[18] William St. Clair wrote that: "The orgy of genocide exhausted itself in the Peloponnese only when there were no more Turks to kill."


Central Greece


In Athens, 1,190 Turks, of whom only 190 were capable of bearing arms, surrendered upon promises of security. W. Alison Phillips noted that: A scene of horror followed which has only too many parallels during the course of this horrible war.


Vrachroi, modern day Agrinio, was an important town in West-Central Greece. It contained, besides the Christian population, some five hundred Mussulman families and about two hundred Jews. The massacres in Vrachori commenced with the Jews and soon Mussulmans shared the same fate.


Aegean Islands


There were also massacres towards the Muslim inhabitants of the islands in the Aegean Sea, in the early years of the Greek revolt. According to historian William St. clair, one of the aims of the Greek revolutionaries was to embroil as many Greek communities as possible in their struggle. Their technique was "to engineer some atrocity against the local Turkish population",so that these different Greek communities would have to ally themselves with the revolutionaries fearing a retaliation from the Ottomans. In such a case, in March 1821, Greeks from the Samos island had landed in the Island Chios and attacked the Muslim population living in that island.


Another similar massacre took place in the island Hydra, one of the most important Aegean islands. Besides the atrocities committed against the local Muslims in the island, two hybrid brigs captured a Turkish ship laden with a valuable cargo, and carrying a number of passengers. Among these was a recently deposed Sheik-ul-Islam, or patriarch of the Orthodox Muslims, who was said to be going to Mecca for pilgrimage. It was his efforts to prevent the cruel reprisals which, at Constantinople, followed the news of the massacres in Peloponnese, which brought him into disfavor, and caused his exile.There were also several other Turkish families on board. 


British historian of the Greek revolt, W. Alison Phillips noted: The Hydriots murdered them all in cold blood, helpless old men, ladies of rank, beautiful slaves, and little children were butchered like cattle. The venerable old man, whose crime had been an excess of zeal on behalf of the Greeks, was forced to see his family outraged and murdered before his eyes...


               
                 
***



That Greece Might Still Be Free: The Philhellenes in the War of Independence by William St Clair  (READ ONLİNE)




page 83


More disturbing facts soon came to their attention. An unpleasant smell hung around the towns which they soon discovered arose from the headless corpses lying outside the walls. Emaciated and frightened young women and boys were to be seen running around, half naked among the ruins.
Wild dogs and scavenging birds were everywhere. The Greeks at Navarino, eager at first to impress, told boastfully of the great massacre of a fex months before. One Greek claimed to have personally killed eighteen Turks, another said he had stabbed nine men, women and children in their beds. 
The volunteers were proudly shown the boddies of Turkish women who had been thrown from the walls a few days previously after being raped and then having their arms and legs cut off.

Far from being impressed, as the Greeks intended they should be, the volunteers were shocked and distressed at these sights; they were equally horrified at the open prostitution of the surviving Turkish boys and the unashamed offers of the Greeks to share their pleasures - another aspect in which the military customs differed from those of the WEST.


page 86

As for the Europeans it merely served to confirm their opinion that the Greeks were not only barbarians but cowards as well....
  

                     


***



History of the Greek Revolution, Volume 1

By George Finlay (read online or download in pdf)



page 146-147


The night before Hypsilantes quitted the Russian territory Karavia assembled the Hetairists and his band of mercenaries (called Arnaouts in the principalities, though compose of Greeks,Servians and Bulgarians as well as albanians) and after informing them that a revolution was about to take place under Russian auspices, he led them to attack the Turkish officer and his men.


Some were surprised and murdered, but others succeeded in shutting themselves up in a house, which they defended for some time. Karavia then authorised his men to capture or murder the Turkish merchants in the town and began to break open and plunder their warehouses and take possession of their ships, were surprised and murdered in cold blood.

The native population of Galatz took no part in this infamous transaction ; they neither stained their hands with blood, nor disgraced themselves by robbing their guests.

Indeed, the cruelty of Karavia and the licentiousness of his Arnaouts, terrified the Moldavians, who saw little prospect of enjoying either order or security under the goverment of the Hetairists.

The sanguinary and revengeful passions awakened by the assassination of the Mussulmans at Galatz spread rapidly over the whole province, in consequence of the misconduct of Hypsilantes and the timidity of Michael Soutsoz. About fifty Othoman soldiers were stationed at Yassi as a guard of honour.








!





e-kitap / e-book 

















İlgili: